Fasl-ı Sohbet, Varan İkiii...

Fasl-ı Sohbet, Varan İkiii...

Rus Türkolog dostumun karmakarışık yüzü kafasının karmakarışıklığını yansıtıyordu.
“İşin içinden çıkamıyorum bir türlü!” dedi.
“Hangi işin?”
“Yahu, sizin memleketinizin halkının neredeyse tamamı Müslüman değil mi?”
“öyle, elhamdulillâh!”
“Peki şu başörtüsü mes’elesiyle ilgili koparttıkları o akıllara durgunluk verici yaygara neden?”
“Senin mutlaka bir görüşün, tesbîtin ya da en azından bir gözlemin vardır bu konuda… önce onu işitmek isterim…”
“Diyorlar ki başörtüsü İslâmî bir simgedir ve bu yüzden de ‘kamusal alan’da kullanıldığında ‘laiklik’ ilkesine aykırıdır!”
“Aynen öyle diyorlar…”
“Peki ama benim bildiğim kadarıyla bu ‘laiklik’, vatandaşları farklı inanç sistemlerine/dinlere mensub olan ve dînî inançları hiç olmayan insanlardan meydâna gelen toplumlar için bir mânâ taşır: ‘laik’ devlet, inancın ya da inançsızlığın her türlüsü karşısında tarafsızdır; hepsine aynı uzak ve de soğuk mesâfede durduğunu, bir başka deyişle hiçbir vatandaşını benimsediği herhangi bir inanca ya da tamamen inançsız olmasına göre değerlendirmediğini/sınıflandırmadığını, farklı muameleye tâbi tutmadığını/tutmayacağını taahhüt eder. Böyle yapmakla da toplumun/vatandaşlarının kanun karşısında ve her türlü hak/hukuk konusunda eşit olmalarını sağlar, dolayısıyla da toplumda, özellikle ve öncelikle belli bir inanç sistemine/dîne mensûb olmanın getireceği her türlü imtiyâz yüzünden ortaya çıkabilecek bir bölünmeyi ve bir kesimin diğer kesimler üzerindeki tahakkümünü, hatta muhtemel bir zorbalığını önler.”
“Doğru bir tarif!”
“Bu durumda, ‘laiklik’ ilkesinin en büyük titizlikle korunması konusunda en büyük talebi memleketinizin ğayr-i Müslîm vatandaşlarının gündeme getirmesi gerekir. çünkü Müslüman çoğunluk karşısında hak/hukuk, eşitlik bağlamında mağdûriyete uğrama tehlikesiyle öncelikle onlar karşı karşıyadır!”
“Ğayr-i Müslîmler derken yalnızca Hıristiyanları ve Mûsevîleri, ya da başka herhangi bir inanç sistemine/dîne mensûb olan vatandaşlarımızı kasdetmiyorsun herhâlde!”
“Elbette! Ğayr-i Müslîm kapsamına herhangi bir inanç sitemini/dîni benimsemeyen, yani tamamen dînsiz/inançsız olanlar, sözgelimi ateistler ve agnostikler de dahildir!”
“Bu konuda da tamamen hemfikiriz!”
“İyi de, üniversitelerde, üstelik de yalnızca üniversitelerde, üstüne üstlük bir de bağlanış şeklini belirleyerek başörtüsünü serbest bırakan kanuna karşı tepki gösterenlerin yaptıkları gösterilerin hemen hepsine de gözlemci olarak katıldım. İlk şaşkınlığı tepki gösterenlerin arasında, yaşını-başını almış başları başörtüsüyle örtülü kadınları görünce yaşadım! Zira besbelli ki başlarını, en azından dînî inançtan kaynaklanan geleneksel bir tavırla örtmüşlerdi! Yahu, insan hiç olmazsa böyle bir gösteriye gelirken, gösterinin amacına ve rûhuna uygun bir şekilde örter başını: şapka giyer, yün başlık giyer! Sonra o gösterilerde, özellikle en büyük yaygarayı kopartanların yanlarına yanaşıp sordum: ‘Affedersiniz, siz ğayr-i Müslîm misiniz?’ diye...”
“Eeee!?”
“Asıl büyük ‘şok’u o zaman yaşadım!”
“Niye?”
“öyle şiddetli bir tepki verdiler ki bu suâlime, korktum!”
“Ne dediler?”
“Kimi bozularak, kimi kızarak, kimi de iyice öfkelenerek ama hepsi de, istisnâsız: ‘Elbette ki Müslümanız!’ dedi! Yani inancına/dînî mensûbiyetine toz kondurmadı!”
“Peki, sen ne bekliyordun?”
“Canım, en azından ‘Biz Hıristiyan, Mûsevî, Mecûsî ya da dînî inancı olmayan, herhangi bir dîni benimsememiş olan ateist ve/veya agnostik T.C. vatandaşlarıyız! ‘Laiklik’ ilkesi sayesinde kanun ve devlet karşısında ve her türlü sosyal imkân/hizmetten istifâde edebilme konusunda Müslümanlarla eşit muamele görme hakkına sahip olduk ve Müslümanların dînî simgelerini ‘kamusal alan’a taşımak suretiyle bize karşı bir ayırımcılık uygulamalarından korkuyoruz! Bu yüzden toplandık bu meydânlarda!’ demelerini bekliyordum, haklı olarak!”
“Vah, vah, vah!”
“Dur hele, daha bitmedi! Biliyor musun ki, meydânlarda yaygara kopartanların arasında bir tane bile Hıristiyan ya da Mûsevî T.C. vatandaşı yoktu! Mecûsî T.C. vatandaşları ise besbelli ki bu konuyla zaten hiç ilgilenmiyorlar.”
“O hâlde meydânlarda cıngar çıkaranlar dînî inançları olmayan T.C. vatandaşlarıydı, öyle mi?”
“Mantıken öyle olması gerekir ama, dediğim gibi, hepsi de, üstelik apaçık ve ısrarla üzerinde durarak ‘Müslüman’ olduklarını söyledi! Sizin memleketinizde inançsız olmak yasak mı, yani suç mu?”
“Yooo!”
“Yahu, bir insan herhangi bir dîne mensûb olduğunu beyân ediyorsa, kafadan, mensûbu olduğunu beyân ettiği dînin kurallarını/emirlerini/yasaklarını kabûl ediyor demektir. Yani onları uygula(ya)mayabilir ama uygulanmalarına/uygulayanlarına asla karşı çıkmaz, hele şiddetli, öfkeli, saldırganlığa varan tepki hiç göstermez! Her dînin belli kuralları/emirleri/yasakları vardır; dîni ‘dîn’ yapanlar da bunlardır! Hem bir ‘dîn’in kurallarından/emirlerinden/yasaklarından rahatsız olmak, o ‘dîn’in bütün alâmetleriyle yaşanır/görünür olmasına karşı çıkmak, hem de o ‘dîn’e mensûb olduğunu iddiâ etmek anlaşılmaz, dahası, kabûl edilmez/edilemez bir çelişkidir! Uygun görmüyorsan, karşı çıkıyorsan, o ‘dîn’i bırakırsın arkadaş! ‘Ben Müslüman falan değilim!’ dersin, olur biter. Meydânlara dökülüp tepki vermenin bir mânâsı ancak o zaman olur! öbür türlüsüne ise, bildiğim kadarıyla sizin lisânınızda ‘Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu’ derler!”
“Bunu bir de onlara anlatmayı denedin mi hiç?”
“Yoo, hele bu perhizcilerin o hâllerini gördükten sonra… Sizin deyişinizle ‘Ben aklımı peynir ekmekle yemedim’ henüz!”
Müteyakkız olalım, hep müteyakkız kalalım…


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi