Alperenlere nasihat (!?)

Alperenlere nasihat (!?)

Alperenlerin Topkapı eylemi anlaşılmaz bir şekilde abartıldı. Onlarca köşe yazarı Alp’lik ve erenlik üzerine analizler yaptı. Bazısı daha ileri giderek merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun ruhuyla irtibata geçerek bu eylemi asla tasvip etmeyeceğini yazdılar.

Kültür bakanının densizlik, yağmur Atsız’ın kopukluk şeklindeki aşağılayıcı yazı ve beyanlarını tahlil etmeye gerek yok. Çünkü bunlar içinde fikir barındıran, yol gösteren,muhatabını ikna etmeye çalışan ifadeler değil. Kültür bakanlığında eski Marksistlerin dışında kimseye tahammül edemeyen bir bakanın Alperenlere tahammül etmesini beklemek zaten safdilliktir.

Ama diğer yazıların bir çoğu 12 Eylül’den, 28 Şubat’tan izler taşıyor. Ve dolayısıyla üzerinde durulmayı hak ediyor.

12 Eylül tecrübesi bazı yazarlarda, her türlü eyleme şüphe ve tereddütle bakma geleneği oluşturdu. En küçük olayda akıllarına 12 Eylül’de, 28 Şubat’ta yaşanan provokasyonlar geliyor. Nereye götürülüyoruz endişesi, temkinin de ötesinde tepkilere sebep oluyor. Bu kişilere göre oyuna gelmemek için pasif, edilgen, tepkisiz kalmak en iyisi.

Türkiye farklı kültürlerin, farklı çıkarların bir çatışma alanı.. Her güç bu topraklarda kendine bir tesir sahası oluşturmaya çalışıyor. Bu toslamalara karşı bu topraklarda tutunmanın yolu kendi değerlerimize sığınmak ve onları yeniden üreterek dünyanın karşısına çıkmaktır. Geri çekilerek, dışarıdan veya içeriden gelen her taarruzu sineye çekerek ne değerlerimizi yaşatmak, ne de kendi vatanımızda var olabilmemiz mümkün değildir. Demokrasilerde insanların beğenmeme hakları vardır. Bir gurubun, bir partinin, bir topluluğun yaptıklarını beğenmeyebilirsiniz. Bunu dile getirmenin yolu da yasal çerçeve içinde kalan tepkiler vermektir.

Alperen ocakları da bunu yapmıştır.

Tepki İdil Biret veya sanatına değil, içinde kutsalları barındıran bir mekanda, o mekanın ruhuyla bağdaşmayan iş ve eylemleredir. İlber Ortaylı’da klasik müzik konserinde içki içilmesinin o müziğin ritmine anlamına uygun olmadığını söylüyor. Klasik müzikle bağdaşmayan içme eyleminin, içinde kutsalları barındıran bir mekanın ruhuyla bağdaştırılmasını da anlamak mümkün değildir.

Alperenlere nasihat veren Yazıcıoğlu’dan sitayişle bahsedenlerin çoğu iki yüzlülük yapıyor. Yazıcıoğlu hayattayken onu çok yakından tanıdığını söyleyenlerin hiç biri yanında değildi. Bir defa bile BBP’lileri yüreklendirecek yazılar yazmadılar. Öldükten sonra dökülen yalancı göz yaşları bu gerçeği değiştirmeye yetmiyor. Bir çoğu,üç beş kuruş için ona buna danışmanlık yapmayı Yazıcıoğlu’nun uğruna hayatını verdiği ilkelere tercih ettiler. Şimdi de bu gençliğe ağabeylik taslamaya, racon kesmeye, yol göstermeye çalışıyorlar. Dün Alperenlerin yanında olmayanların bugün nasihat çekmeye hakları yoktur. Alperenler 12 eylül’de yaşananları tekrar etmeyecek, şiddete baş vurmayacak kadar şuurludurlar.

Diğer yandan, bu ülkede sadece Alperenlerin veya daha genel anlamıyla dindar ve muhafazakarların sorumlulukları yoktur. Herkesin herkese karşı sorumlulukları vardır. Dindar olanlar hürriyetlerini kullanırlarken hep frene basılmasını isteyenler aynı talebi hiç kimseye karşı sorumluluk taşımadan hareket eden kesimlere karşı da yapmalıdırlar. Tek taraflı dikkat, tek taraflı itina, tek taraflı fedakarlık olmaz. Herkes fedakarlık yapmalıdır ki, bir arada, barış ve huzur içinde yaşamak mümkün olsun.

Herkes Alperenlerin vahim eylemini abartmakla meşgulken DTP’li Emine Ayna, Öcalan Ağustos sonuna kadar bir yol haritası çizecek, devlet bu yol haritasına uyarsa ne ala, uymazsa bizden günah gider mealinde şeyler söyledi. Vatan-Millet hassasiyetiyle Alperenlere nasihat üstüne nasihat çekenlerin hiç biri bu beyanı eleştirmeye, irdelemeye gerek görmedi. Apo yol haritası çizecek biz hepimiz onun peşinden gideceğiz ve kahrolsun Alperenler. Ne güzel bir ülke değil mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi