Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Osman Ertuğrul

Osman Ertuğrul

“Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince
“Günler er geç şu heyyu daimi silecektir
“Rahmetle anılmak ebediyet budur ama
“Sessiz yaşadım, kim beni nereden bilecektir?”
Mehmed Âkif Ersoy, genç cumhuriyetin ilk zamanlarında tutulan yola bakıp bir gün unutulacağı endişesi içinde yukarıdaki mısraları yazarken, unutulmasına sebep olarak çığlık çığlığa bir hayat yaşamamasını gösteriyor: “Sessiz yaşadım, kim beni nereden bilecektir?” diyor.
Ama bilen biliyor. Rahmetli Âkif etkili ve yetkililer tarafından bir kenara itildiği, hatta vatanını terk ile Mısır’a “hicret” zorunda bırakıldığı halde, milleti tarafından unutulmuyor.
Yıldönümlerinde artan bir hasretle anılıp kucaklanıyor.
Bediüzzaman öyle... Süleyman Efendi öyle... Gönenli Mehmed Efendi öyle...
Anlıyorsunuz ki, sevilmek için devletlülerin referansı şart değil...
Hakikatli bir yürekle bir “vefa” duygusu yeter de artar bile.

Dün Sultan Ahmet’de her seviyeden, her mevkiden, her eğitimden ve her sınıftan insan mahşerine bakıp düşünüyorum: “Neden?”
Musallaya uzanmış olan zat hayatının yetmiş yılını “vatansız” yaşamış bir şehzade...
Toplumun çok iyi tanıdığı biri değil...
Topluma medya aracılığıyla duymak istediklerini söyleyen biri de değil...
Mensubu bulunduğu Osmanlı Hanedanı’nın kurucuları gibi sakalı, sarığı, tekkesi, zaviyesi yok...
Sakalsız, bıyıksız, kravatlı, takım elbiseli bir adam...
Hayatı boyunca ağzından ne “şeriat” sözcüğü çıkmış, ne de “laiklik” çığlıkları atmış...
Yani hayatının hiçbir döneminde “laikler”in yahut “dinci”lerin safına yakın gitmemiş...
Kimseye kendini kullandırmamış...
Sessiz yaşamış, sessizce ölmüş.
Buna rağmen cenazesinde “iğne atsanız yere düşmüyor!”
Turgut Özal’ın cenazesinden bu yana şahit olduğum en büyük kalabalık...
Üstelik her seviyede insan var cami avlusunda...
Hariciyeci “monşer”lerin yanısıra işçiler, rektörün yanında köylüler, ağız birliği içinde “Nasıl bilirdiniz?..” sualine aynı canhıraş karşılığı veriyorlar: “İyi bilirdik.”
Sanki Osman Ertuğrul’dan değil de Ertuğrul Gazi’den söz ediyorlar...
Musallada sanki Osman Ertuğrul değil de Osman Gazi, Orhan Gazi ya da Murad Hüdavendigâr yatıyor...
Öylesine derinden şehadet ediyor insanlar, doğru düzgün tanımadıkları Osman Ertuğrul Efendi’ye...
Öteki tanıdıklarının şahsında...
Ertuğrul Gazi’lere, Osman Gazi’lere, Fatih’lere, Selim’lere, Süleyman’lara rıza sunar gibi sunuyorlar rızalarını, Şehzade Osman Ertuğrul Efendi’ye...
Osmanlı çınarının son yaprağına... “İyi bilirdik” diyorlar.
İstanbul fethine ilişkin Hadis-i Şerifin arkasına takılıp o yolda devletleşen Osman Bey’e, ilk fırsatta Rumeli’ye geçip İstanbul’u Avrupa tarafından kuşatan Orhan Bey’e, “Ya Rab beni şehid eyle/ Ahirete beni said eyle” duasından sonra Kosova Sahrası’nda şehid olan Murad Hüdavendigâr’a, Niğbolu Ovası’na yıldırım gibi düşen Sultan I. Bayezid’e ve tüm torunlarına şahitlik ediyorlar:
“İyi bilirdik.”
Bu hanedan “İ’lâ-yı Kelimetullah” aşkını Resul-u Âlişan sevdasıyla buluşturup bir terkip çıkarmış, o terkiple “cihan hâkimiyeti mefküresi” istikametinde yürümüştü...
“Onların imanına şahidiz ya Rab!”
“Şahidiz ya Rab!”
İmam soruyor kalabalığa: “Hakkınızı helal ediyor musunuz?”
Kalabalık, birilerine inat çağlıyor: “Helal olsun!”
Bizim ne hakkımız olacak? Asıl onlar bize haklarını helâl etsinler!
Bunca iyilik yaptıkları halde, bir gece yarısı vatansız bıraktığımız için...
Geçim sıkıntısının ortasına fırlatıp attığımız için...
Gurbet elde geçinebilmek için mezar bekçiliğinden Ermeni şirketinde kâtipliğe kadar uygunsuz işlerde çalışmak zorunda bıraktığımız için...
Hakkınızı helâl edin!

Saltanat döneminde dünyaya gelmiş, Sultan II. Abdülhamid’in dizine oturmuş, sakalını çekiştirmiş “Son Osmanlı”yı, dün, Sultan Ahmed Camii’nden büyük bir kalabalık eşliğinde, ninelerinin ve dedelerinin katına tekbirlerle uğurladık.
Allah hepsine gani gani rahmet eylesin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi