Serdar Arseven

Serdar Arseven

Ermenistan’la protokol süreci de “fevkalade riskli!..”

Ermenistan’la protokol süreci de “fevkalade riskli!..”

Ermenistan’ın Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’ne göre en büyük tehdit; Türkiye ile Azerbaycan arasındaki müttefiklik ilişkisinin daha da gelişmesi...
Meseleye oradan baktığınızda, Bursa’daki Türkiye-Ermenistan milli maçında Azerbaycan bayraklarının “kısıtlanması” Ermenistan Ulusal Güvenlik Belgesi’ni hazırlayanları memnun edecek bir gelişme olurdu.
Neyse...
Bursa Valisi Şahabettin Harput, gün boyunca vatandaşlardan (ve bu arada bizden) gelen tepkileri dikkate alarak, “Azerbaycan bayrağının alınmaması gibi bir kararlarının olmadığını” açıklayınca rahatladık.

Bu “müjde”yi verdikten sonra gelelim “Protokol” meselesine ilişkin tespit ve düşüncelerimize.
Doğrusu; Azerbaycan’ın “Ermenistan açılımına” verdiği tepkilerin sertliği şaşırttı bizi.
Aliyev’i dinledik; Türkiye’nin, Ermenileri “şımarttığını” söylüyor resmen.
“Bu tavır yüzünden” diyor: “Moldova’nın başkenti Kişinev’deki Azerbaycan-Ermenistan-Karabağ zirvesi maalesef hiçbir sonuç alınamadan sona ermiştir!..”
Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı’nın açıklaması da buna paralel: “Ermenistan güçleri, Azerbaycan’ın işgal edilmiş topraklarından çıkarılmadan Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkilerinin normalleştirilmesi Azerbaycan’ın ulusal çıkarlarına aykırıdır ve Azerbaycan ile Türkiye arasında tarihi köklere dayanan kardeşlik ilişkilerinin ruhuna gölge düşürür!..”

Bizim Hükümet, Azerbaycan’dan gelen bu “sert” açıklamaların etkisi altındayken... Ermenistan’ın başındaki Sarkisyan’dan da Aliyev’inkiler kadar olumsuz etki yapacak bir açıklama geldi.
“Soykırım”da ısrarlı olacaklarını büyük bir özgüvenle ve de aynen şöyle ifade etti Sarkisyan: “Türkiye ile ilişki kurmak, soykırım gerçeğini şüpheye düşürmez!.. Bu, kabul edilmesi gereken çok iyi bilinen bir gerçektir. Bu ilişkiler Karabağ sorununa bağlanamaz. O apayrı bir süreçtir!.. Türkiye, makul bir sürede taahhüt ettiği adımları atmazsa, Ermenistan hiç gecikmeden uluslararası haklarıyla ilgili adımlarını atacaktır.”

Sarkisyan’ınki çift taraflı dayatma...
“BİR” diyor; “Protokolle, soykırım iddialarının kurulacak bir tarih komisyonu tarafından ele alınmasını kabul ettik ama bunun pratikte bir önemi yoktur!.. Zira, diasporanın bu konuda gayretleri devam edecektir.”
Ve
“İKİ”:
“Türkiye, biz Dağlık Karabağ’dan çekilmesek ya sınırı açacaktır!.. Ya da açmamanın sonuçlarına katlanacaktır!..”

Laflar bir yana, bu “protokollerin” Türkiye’ye neler kazandıracağını anlamaya çalışıyorum.
Mesela... Ermenistan’ın Türkiye ile olan sınırını kabul ettiğini resmen onaylaması, çok mu önemli?..
Doğu sınırımız tehdit altında mı?..
Ermenistan’ın soykırım iddialarının kurulacak bir tarih komisyonu ile ilk defa bilimsel olarak ve çok uluslu bir ortamda ele alınacağına dair madde bize “garanti” sağlar mı?..
Sarkisyan, “sağlamaz” diyor.
ABD’deki Ermeni lobisinden, “Bu protokolün soykırım iddialarını zayıflatmasından bahsedilemez” mesajları geliyor.
Lübnan Ermeni Patriği Aram Kaşaşyan, “soykırım” iddialarını ısrarla gündeme getirmeye devam edeceklerini söylemekle kalmıyor; “Ararat (Ağrı dağı) bizimdir!” eylemine aktif katılımda bulunuyor.
Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, “Tabii ki zor konular bir anda kolaylaşmaz. Bir buzdağı ertesi gün erimez” mesajını veriyor.
Sayın Başbakan Erdoğan, “Azerbaycan topraklarından Ermenistan çekilmediği sürece Türkiye bu konuda olumlu bir tavır içinde olamaz” derken “güvencelerimizi” sıralamayı ihmal etmiyor: “Ben, Obama ve Medvedev’den bu sürecin hızlanması için yardım istedim!..”

Resme bir bütün olarak baktığımızda, karşımıza, ABD ve Rusya’nın (ve de AGİT Minsk grubunun bir başka eşbaşkanı olan Fransa’nın) “kalleşlik” yapmamalarına bağlı olan bir tablo çıkıyor.
Evet; “Protokolün imzasına” Karabağ konusunda çözüm misyonu üstlenmiş AGİT Minsk grubu eşbaşkanlarının “nezaret” etmiş olmaları görünüşte olumlu.
Bu üçlünün işin içine girmiş olması, “Sınır kapılarının açılması ile Karabağ sorunu arasında paralellik kurulduğunun” ispatı olarak değerlendirilebilir.
Ancak protokolde öyle bir şey yok.
Bu “Protokol” bizim Meclis’ten geçerse ne olacak?..
Sarkisyan; “Karabağ meselesinde bir gelişme olsun olmasın, Türkiye protokole attığı imza gereği sınır kapılarını açmak mecburiyetindedir. Yoksa şikayetçi olur, çok güç durumlara düşürürüz!..”e getiriyor.

Attığımız imzalar bizi bağlar, onları bağlamaz!..
Uluslararası arenada durum budur. Hal böyle olmakla birlikte, Türkiye’nin bu noktadan sonra “Protokole hayır” demesi çok güçtür.
PROF. DR. YALÇINTAŞ’IN TEKLİFİ
“Azerbaycan” meselesi söz konusu olunca öncelikle Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş’a kulak veririm.
Birlikte çalıştığımız daha doğrusu benim Hoca’nın yanında çalıştığım dönemde sıkça İstanbul’un Fatih semtine düşerdi yolumuz.
Hoca’nın Fatih’teki evinde kalan “Azerilerle” sohbet ederdik çoğu zaman.
Evini, barkını ve tabii en başta kalbini “Azeri kardeşlerine” açan Hocamız, Azerbaycan dâvâsına en fazla destek verenlerdendir. Aynı zamanda AGİT’te Türkiye’yi “Başkan” olarak temsil etmiştir.
Dolayısıyla, arayıp, “Protokol hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sormak elzemdir.
Açtım sordum. Dedi ki Hoca: “Esası usûle kurban etmeyelim.”
-Yani?..
“Esas olan isgal altındaki toprakların boşaltılmasıdır. Sadece Karabağ değil, 7 büyük yerleşim merkezi de işgal altındadır. Sayın Başbakan, Bakü’de Karabağ işgali sona ermedikçe Türkiye’nin sınırları açmayacağı konusunda söz vermiştir.”
-Peki ne yapmak lâzım; protokol Meclis’e geliyor... TBMM nasıl bir yol izlemelidir? Siz Meclis’te olsaydınız ne yapardınız?
“Meclis’te olsaydım, bunca zorluğun ardından imzalanmış ve ‘soykırım iddiaları’ konusunda elimizi güçlendirecek olan bu protokole ‘evet’ derdim. Yalnız bununla kalmazdım.”
-Ne yapardınız?
“Meclis’ten ‘Karabağ işgali sona ermedikçe sınırın açılmayacağına’ dair bir ‘tavsiye kararı’nın çıkması için gayret sarf ederdim.”
¥
Bu da bir yol. Meclis, protokolü “şartlı” olarak kabul edebilir.
Bu şartın “Ermenistan’ın bizi şikayet edeceği uluslararası platformlarda” itibar görüp görmeyeceğini bilemeyiz!...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi