Pir-i Türkistan Ahmet Yesevi'nin huzurunda

Pir-i Türkistan Ahmet Yesevi'nin huzurunda

Ahmet Yesevi’nin türbesi Kazakistan’ın en doğusunda Türkistan’ın Yesi şehrinde bulunuyor. Uzun bir kara yolculuğundan sonra Çimkent’e vardık. Yolda Talas meydan muharebesinin yapıldığı yerde kısa bir mola vererek şehit düşenlere Fatihalar okuduk.
Talas İslam tarihi için bir dönüm noktası. Türklerin İslam’la ilk tanışması Talas’ta başlıyor. Henüz Müslüman olmamalarına rağmen, Çinlilere karşı, Arap İslam ordularına destek vermiş. Bu ilk tanışıklıktan sonra İslam’ın nuru Türkün ruhuna akmaya,mukaddes emanet yeni bayraktarını bulmaya başlamış.
Yesi, Çimkent’e yaklaşık 190 km mesafede.
  Yorucu bir yolculuğun sabahında kaldığımız otelin hemen yanı başında olan Hazret-i Pir’in türbesine doğru yollandık. Türbe çok büyük bir alanda kurulmuş. Kazakistan ve Özbekistan’da mimari bir gelenek olan yeşil kubbesi ile kilometrelerce uzaktan görülebiliyor.
Türkiye Türbenin onarımında, aynı adla kurulan Üniversitenin yapımında büyük katkılarda bulunmuş. Binlerce kilometre uzaktaki bu gönül sultanına karşı vefa borcunu yerine getirmeye çalışmış. Türbede hala inşaat, tamirat ve restorasyon çalışmaları sürüyor. Etrafa binlerce gül fidanı dikilerek çevre bir gül bahçesine çevrilmiş.
Türbeden içeri girerken bütün büyük Velilerin huzurunda hissettiğiniz bir ürperti, bir haşyet sizi kuşatıyor. Büyük bir ruhun huzurunda olduğunuzu hissediyorsunuz. Büyük kubbenin altında dört tarafı çevrili bir salonun içinde olan türbeye ancak pencerelerden bakabiliyorsunuz. Fatihalarımızı Hazret-i Pir’in ruhuna gönderirken binlerce kilometre uzaktan Anadolu’nun ruhunu yontan bu büyük Veli’nin himmet ve nispetinin büyüklüğünü, asırların ötesini gören ufkunu düşünüyoruz.
Ahmet Yesevi’yi ilk Fuat Köprülü’nün Türk Eedebiyatında ilk mutasavıflar isimli kitabında okumuştum.
Sonra aynı konuda bir çok kitap yazıldı. Bilimsel araştırma adı altında yazılan kitapların bazılarında Hazret-i Pir heterodoks (Ana yoldan sapmış olan) Türk dervişi veya Alevi ereni olarak nitelendirildi. Ahmet Yesevi ile ilgisi şüpheli bazı menkıbelerden hareketle bir İslam evliyasından ziyade, şaman gelenekleri ile İslam’ın ölçülerini karmış, bir derviş olarak sunuldu. Bu tespitlerin ne kadar ham, ne kadar gerçek dışı olduğunu Türbe ve müştemilatını gezerken anlıyorsunuz. Gerçek evliya’nın delile ihtiyacı yoktur, o size Allah’ı hatırlatarak, kendini anlatır.
Türbenin 100 metre kadar ilerisinde Ahmet Yesevi’nin 63 yaşından sonra içine girdiği, ve bir 60-65 yıl daha yaşadığı kuyu var. Çevrede çile odaları, hücreler nasıl bir nefis terbiyesinin yapıldığını ve Ahmet Yesevi’nin nasıl bir gönül padişahı olduğunu ve hangi hakikat çizgisinde yürüdüğünü anlatmaya yetiyor. Peygamber efendimiz 63 yaşında vefat etti diye, 63 yaşından sonra dünya bize haram diyip, bir kuyunun içine girerek hayatını orada tamamlayan kaç heterodoks derviş var? Tahta işlemelerle kapatılmış kuyunun başında bir insanı peygambere bu ölçüde sevdalı yapan gücün nereden geldiğini düşünmeden edemiyorsunuz.
Ahmet Yesevi’den sonra Yesi’nin 50 km kadar uzağında Hocası Aslan Baba’yı ziyaret ettik. Aslında tasavvuf/tarikat edebinde önce Hoca, sonra talebe ziyareti esas olmasına rağmen gece yarısı vardığımız Yesi’de bu edep kuralını uygulama imkanı bulamadık. Arslan baba daha mütevazi bir türbede yatıyor. Mütevazi dediğim yine en az 100 dönümlük bir arazi anlamına geliyor. Ama Türbe Ahmet Yesevi hz. Türbesine göre daha küçük. İnsanlar ürkek, ürkek ziyaretlerini yapıp dualarını yapıyorlar. Hal ve hareketlerinden türbe adabını bilmediklerini, yeni yeni kabuklarını kırıp öğrenmeye başladıklarını anlıyorsunuz. O büyük ruhlar ölümlerinden asırlar sonra da yeni bir uyanışın,öze dönüşün ışığı oluyorlar. Onları ziyaret edenler unuttukları bir şeyleri hatırlamaya başlıyor, hafızaları tazeleniyor, kendilerine giydirilen elbisenin kendilerine uymadığını görüyorlar. Ölümsüz olmak biraz da böyle bir şey herhalde. Hayatlarıyla ruhlarımızı aydınlatanlar, ölümleriyle de ruhlarımızı aydınlatmaya devam ediyorlar. Türkistan’dan ayrılırken Ahmet Yesevi’nin;
Alem yahşi, ben yaman
Herkes buğday, ben saman, mısraları dudaklarımızdan dökülüyor. Pir-i Türkistan ile vedalaşıp başka gönül sultanlarını ziyaret etmek üzere yola çıkıyoruz.(Yarın Veliler diyarı Özbekistan)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi