İkinci tahliyenin düşündürdükleri

İkinci tahliyenin düşündürdükleri

Dursun Çiçek’in ikinci defa tahliye edilmesinin üzerinde, ciddiyetle durulması gerekiyor. Darbeye teşebbüs suçunun TCK'daki karşılığı müebbet hapis cezasıdır. Çiçek’e ait olduğu Adli tıp raporuyla tespit edilen ıslak imzalı belge suçlamanın iddiayı aşar bir gerçekliğe sahip olduğunu gösteriyor. Ortada soyut iddialarla yargılanan bir şüpheli yok, aleyhine somut deliller bulunan bir kişi var. Dolayısıyla kuvvetli suç şüphesinin yargıdaki karşılığı tutuklamanın devamıdır.
Mahkeme 48 saat bile dolmadan ikinci defa tahliye kararı vererek bu basit hukuk kuralını ihlal etmiştir.
İrtica ile mücadele belgesinin altındaki imza, mevcut yasalara göre sahibini mahkum etmeye yeter bir delil değerindedir. Nitekim, bir çok Yargıtay kararında yazılı belgeler mahkumiyet için yeterli sayılmıştır. 9.Ağır ceza mahkemesi görülmemiş bir acelecilikle tahliye kararı verirken, açıkça hem hukuku çiğnemiş, hem de hukuka yaslanmadan karar verdiğini ortaya koymuştur. Kararda imzası bulunan hakimlerin HSYK nın son yaz toplantısında atanmış olması da cabasıdır. Kimsenin bu tartışmalı, inandırıcı gerekçelerden uzak kararı savunması mümkün değildir.
Tahliye kararını sadece birkaç hakimin eğilimleri ile izah etmek de mümkün değildir. Çiçek uzun süre sivil Yargıya gönderilmeyerek, hem Ergenekon savcılarına, hem de kamuoyuna mesaj verildi. Belgenin altındaki imza her ne kadar Dursun Çiçek’e aitse de, belgenin asıl sahibinin Genelkurmay olduğu ihsas edildi. O imzanın kişisel değil, kurumsal bir kimliği temsil ettiği ima edildi. Böylece Çiçek’e bir nevi dokunulmazlık kazandırılmaya çalışıldı. İki tutuklamanın da jet hızıyla sona erdirilmesi Çiçek’in arkasındaki gücün büyüklüğüne işaret ediyor.
Bu güç, Çiçek’in aşılması halinde bir çok dokunulmaza dokunulacağını, hala tabu olan bazı makamların çizileceğini biliyor. Onun için savunma hatlarını Çiçek’in üzerine kurarak oradan kendini müdafaaya çalışıyor. Çiçek bir sınırdır. Çiçek’e sahip çıkılarak, Çiçek değil, çiçek’in gerisinde mevzilenenler korunmaya çalışılıyor. Çiçek’de bunu bildiği için alabildiğine rahat davranıyor. Savcılara istediği zaman gidiyor. Hapishaneden daha yatağını bile ısıtmadan çıkabiliyor. Ergenekon davasındaki benzer isimlerden biri de Mehmet Haberal’dır. Haberal da bugüne kadar içeri alınamadı. Tutukluluk süresini hep hastanede iyi şartlarda geçirdi. Bu iki ismin özel korumaya alınmasını dikkatle not etmek gerekiyor. Ya davanın zayıf halkasını teşkil ettiklerinden korunuyorlar, ya da aşılmaları halinde bütün bentler yıkılacağı, bütün barikatlar aşılacağı için korunuyorlar. Kimin suçlu olduğuna, kimin olmadığına elbette mahkemeler karar verecek. Ancak bu korumanın dikkat çekici ve şüphe uyandırıcı olduğu da muhakkaktır.
Burada bir çift sözde son günlerde Dursun Çiçek’le ilgili yazılar yazanlarla ilgili söylemek istiyorum. Mümtazer Türköne Çiçek’in doktora yaptığını iyi yetişmiş bir kurmay olduğunu, 2000 yılında emrinde Asteğmen olarak görev yapan bir okuyucusunun yazdıklarının, uzaktan uzağa Dursun Çiçek’le ilgili kurduğu empatiyi doğruladığını belirtmiş. Ahmet Hakan da Çiçek’in oğlu Deniz’den hareketle kendisinden sitayişle bahsetmiş. Deniz’in ikinci Cumhuriyetçi olduğunu, böyle bir evlat yetiştiren birinin darbeci olamayacağını anlatmaya çalışmış. Nedense bende bu Deniz ismine takıldım. Deniz Gezmiş’in asılmasına kadar Türk toplumunda erkeklere nadiren Deniz ismi verilirdi. 12 Mart’tan sonra Gezmiş’ten esinlenerek solcular çocuklarına yaygın olarak Deniz ismini koymaya başladılar. Deniz ismi, Deniz Gezmiş gibi olsunlar diye verilen, ideolojik eğilimleri sembolize eden bir isim oldu. Çarşaflı Annesinin önünde yürüyen yarı çıplak kızı gören bir Veli, etrafındakilere; anası hayalini kızında gerçekleştirmiş der. Pekala Dursun Çiçek de, hayallerini oğlunda gerçekleştirmek için ona bu ismi vermiş olabilir. Buda bir analiz, üstelik ötekilerden daha gerçeğe yakın bir analiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi