Dersim ve Ermeniler

Dersim ve Ermeniler

Cuma günü Dersim olaylarının bir boyutunu yazmış, kimseye zulmedilmemesi gerektiğini, cezanın sadece suçlular için verilmesi gerektiğini yazmıştım. Toplu cezalandırma biçimi bugün evrensel hukuk kurallarından biri olan -suçun şahsiliği- prensibine aykırıdır.
Dersim’de bu prensip çiğnenmiş, binlerce masum insan mağdur edilmiştir.
Toplu cezalandırma, suçsuzları da isyana teşvik eden,aslında sizinle beraber olanları karşı tarafa iten bir cezalandırma biçimidir.
Terör örgütleri kitle eylemlerinde polisi kışkırtarak topluluğun üstüne çekmeye, bu şekilde polis jopu yiyenleri acite etmeye çalışırlar. Eğitimle örgütün malı olmayanlar, polisin vurduğu bir jopla örgütün malı konumuna gelirler. Bu bakımdan toplu cezalandırma aslında karşı tarafı büyütmekten başka işe yaramaz.
Dersim’de eleştiriyi en çok hak eden konuların başında, bu toplu cezalandırma biçimi ile Seyit Rıza ve arkadaşlarının yargılanmasında izlenen yol geliyor. İnsanları Yargılamadan mahkum etmek, uyduruk mahkemeler kurarak zevahiri kurtarmaya çalışmak yanlıştır. İsyancılar karşısında suçlu ile masumu tefrik edecek,yargılamayı doğal akışında yürütecek bir yol izlenseydi bugün bu tartışmalar olmayacak, Dersim devlete karşı isyan ruhunu tutuşturan bir bataklık haline gelmeyecekti.
Dersim’in bir başka boyutu da vardır ki, o da şudur; Dersim’e bir Kürt-Alevi isyanı olarak bakmak yanıltıcıdır. Çünkü Dersim sadece Alevi vatandaşlarımızın ikamet ettiği bir bölge değildir.
Eski Kürtçü’lerden Nuri-i Dersimi(Namı diğer Baytar Nuri) hatıralarında 1915 olaylarında 42 bin Ermeni’nin Dersime sığındığını, bunların bir kısmını Ruslara teslim ettiklerini, bir kısmının ise bölgede kaldığını uzun, uzun anlatır. Martin Van Bruinessen de iletişim yayınları arasında çıkan Kürtlük, Türklük, Alevilik isimli kitabında aynı tespiti yaparak:” 20.yüzyılın başlarında Dersim bölgesini ziyaret eden bir Avrupalı,bir çok Alevinin son zamanlarda Ermenilikten dönmüş olduğunu kaydeder” diye yazmıştır.(S.15) Dersim olayları tahlil edilirken bu gerçek ıskalanarak olaylar anlaşılamaz. Bölgeye yerleşen Ermeni’ler, Aleviler arasında gizlenmiş, 1915 in intikamını almak için her fırsatı değerlendirmişlerdir. Bölgeden ayrılıp Türkiye’nin muhtelif yerlerine yerleşenler de, gittikleri yerlerde Alevi kisvesi ile saklanmışlar, Ali’siz Aleviliğin de bir anlamda tetikleyicisi olmuşlardır.
Yazdıklarım fantezi veya hayal ürünü değildir.Her şeyi Ermeni’lerle ilişkilendiren saplantılı bir mantığa da sahip değilim. Türkiye’de sosyal bilimcilerin alan çalışması alışkanlığı olmadığı için bir çok tarihi olay eksik bilgilerle analiz edilmekte, yanlış sonuçlara ulaşılmaktadır. Burada bu tezimizi doğrulayan basit bir örnek vermekle iktifa edeceğim. Son seçimlerden önce büyük tartışmalara sebebiyet veren Tunceli’de beyaz eşya dağıtımında görev alan bir görevli, bize aynen şunları anlatmıştır: ”Gittiğimiz bir çok köyde eşya dağıtırken bazı vatandaşlarımız gizlice ellerimize bazı notlar tutuşturarak eşya verdiğimiz bazı evlerin Ermeni kökenli olduklarını, onlara eşya vermememizi ifade ettiler, bizde bu notları ilgili makamlara verdik, ayırım da yapmadık”
Bu spesifik, istisnai bir örnek değildir. Bugün –sorun-halini almış bir çok mesele, biraz eşelendiğinde altında bu tip –tarihi düşmanlıklar- çıkmaktadır. Dersim olaylarında, Güvenlik güçlerine, köprülere yapılan saldırıların, halkı kışkırtan fısıltıların henüz kimler tarafından yapıldığı tam anlaşılmış değildir. Bir çok tarihi olay gibi bu konu da gerçek ilim adamlarının himmet ve gayretini beklemektedir. Dersim’i anlamak için bölgenin demografik yapısının, 1915 den önce ve sonra bölgede nelerin değiştiğinin iyi anlaşılması gerekiyor. Aksi takdirde kendi insanımıza bühtan etmekten kurtulamayız. İsyandan az önce ne diyordu Seyit Rıza; ”..Şayet hükümet hizmet ve sadakatimizden şüphe ederse aba vü ecdadımızın eskiden yukarı Türkistan, Horasan vilayetine bütün mensubini aşiretimizle hicret etmeğe himmet buyursun…” Bu sözlerde bir isyan kokusu var mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi