Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Korkularımızla yüzleşmek

Korkularımızla yüzleşmek

öyle çok korku odağımız var ki, hatırladıkça ürpertiler geçiriyorum…
Geçmişten korkuyoruz…
Gelecekten korkuyoruz…
Kaybetmekten korkuyoruz…
Başarısızlıktan korkuyoruz…
Aşık olmaktan korkuyoruz…
İşsiz kalmaktan korkuyoruz…
Yaşlanmaktan korkuyoruz…
Hastalanmaktan korkuyoruz…
Ve ölmekten korkuyoruz.
Elbette hepsi bunlardan ibaret değil; herkesin ayrıca kendi özel korkuları da var.
Kısacası hayatımız korkularımızın gölgesinde geçiyor.
Her anımız bir korkunun ipoteği altında…
Bu sebeple her anın tadını çıkaramıyoruz!
-
Hayattan korkuyoruz. çünkü doğru düzgün yaşamayı bilmiyoruz.
Hayatı doğru düzgün yaşamanın özü, hayatı verenin istediği gibi bir hayat geçirmektir…
Bunu yapamadığımız için mutsuz oluyoruz!
Bunu yapamadığımız için hayattan korkuyoruz.
-
Gelecekten korkuyoruz. çünkü geçmişi (sadece para değil, sevap ve insanlık da) biriktirememişiz.
Ve geçmişten ibret alamamışız.
Geçmişten yeteri kadar ibret aldığımız gün, gelecekten korkmayacağız.
-
Geçmişten korkuyoruz. çünkü hayatı “derin idrak” içinde yaşayamıyoruz.
Derin idrak içinde hayatı yaşamaya başladığımız gün, korkularımızdan kurtulduğumuz gün olacaktır.
-
Yaşlanmaktan korkuyoruz...
çünkü gençliğimizi ebedileştirecek şekilde geçirmediğimizi biliyoruz.
Gençlik, her anımızı doğru yaşamakla ebedileşir, hatta âbideleşir.
-
Aşktan korkuyoruz...
Peki, Mevlâna ve Yunus gibi aşk deryalarının yaşadığı topraklarda, aşktan niçin korkuyoruz?
Kaybetmekten ve bu kayba dayalı olarak acı çekmekten korktuğumuz için.
Kaybın da kazanmak gibi doğal bir sonuç olduğunu kavradığımız gün, aşktan korkmayacağız.
-
Hastalanmaktan korkuyoruz...
ölmekten korktuğumuz için.
Peki, ölmekten niçin korkuyoruz?
Ahirette cezalandırılmaktan korktuğumuz için.
Cezalandırılmayı hakkedecek yanlışlardan sıyrıldığımız gün, ölüm korkusundan da sıyrılacağız.
Ayrıca, ölümü “vuslat”, ölmeyi “düğün gecesi” sayan Mevlâna Celâleddin-i Rûmi’nin korkmadığı kavramlardan korkmamız onun ruh olgunluğuna yaklaşamadığımızın göstergesidir.
Mevlâna’nın ruh olgunluğuna ulaştığımız gün, hayatla birlikte ölüme de meydan okumaya başlayacağız.
-
Geçenlerde bir göz doktoruna gittim. çünkü gözlerim ne zamandır kaşınıp sulanıyordu.
Muayene esnasında doktora dedim ki: "Dikkat edin, gözlerim çok önemlidir."
"Herkesin gözleri önemlidir", dedi doktor.
"Hayır, benimkiler daha önemlidir” diye ısrar ettim, “çünkü benim gözlerim gönlüm ve beynimle ittifak halinde hayata bakıyor ve gözlemlerini kâğıda aktarıyor!"
Göz, gönül ve beyin ittifakı...
Göz gönülle birlikte baktığında “gönül gözü” denilen kapı açılır. Yoksa salt maddi gözle hayata bakmak, tek dünyalı olarak kalmaya mahkûm olmak demektir.
Göz ancak gönül ve beyinle buluştuğunda doğru çizgiyi yakalayabilir. Gözün gördüğünü beyin analiz eder, beyindeki analizler gönülde damıtılır, mantık bu çizgide uygusallıkla buluşup hayatı yumuşatır, hayata romantizm katar.
Türkiye çok sert gidiyor: çünkü göz, gönül ve beyin üçlememiz ayrı ayrı çalışıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi