Mevlüt Özcan

Mevlüt Özcan

Başka ne diyeyim ki?

Başka ne diyeyim ki?

Aralık ayı girince bir kısım zevat insan hakları savunucusu kesiliyor. Hele 10 Aralık günü olunca bilhassa resmî zevat -bilhassa bir kısım siyasiler, bürokratlar, gazetelerin köşe yazarları- insan hakları savunucusu kesiliveriyorlar. Utanmadan, arlanmadan ülkemizde bu hakların korunduğunu, yaşanıldığını ufak tefek olumsuzlukların da giderileceğini iddia ediyorlar.

Günahların işlenmesi, insanların insanlıktan çıkması, nâmusların payumal edilmesi, hakların imha edilmesi için bütün zeminlerin hazır hâle getirildiği bir ülkede hangi hakkın kullanıldığı iddia edilebilir? Böyle bir iddiada bulunanın hangi çehre ile insan hakları savunuculuğu yaptığına şaşırmamak için ebleh olmak lâzım. Bunlar kendilerini akıllı elâlemi sersem zannediyor olmalılar ki, pervasızlıklarını sergileyebiliyorlar.

Şu hale bakın: Bir kadın ben genelevde "çalışacağım" ruhsatımın verilmesini talep ediyorum diye yazdığı dilekçeye hemen buyur ruhsat deniliyor. Lâkin ben başımın örtüsüyle/tesettürümle hastahanelerde hastalara hizmet edeceğim, şefkatle onların acılarını dindirmek için çalışacağım diyen kadına hayır o halinle bunu yapamazsın deniyor. Sonra da bunu diyenler insan haklarından, bu hakların kullanılmasında bir sorun yaşanmadığından bahsediyorlar utanmadan.

Böylesine dayatmalardan dolayı binlerce hanımefendi acı ve ıstıraplar içinde kıvranıyor, müsebbiplere seherlerde kalkıp beddua ediyorlar. Sandalyesinden düşüp böğüre böğüre ölen, yıllarca bitkisel hayat yaşayıp acıklı hâliyle terk-i dünya eden, çenesine tabancasını dayayıp sıktığı kurşunla hayatını sona erdirmeye kalkışanların halleri bile zalimlerin zulümlerine engel olmak için ibret olamıyor. Ne ibretlik bir hal Ya Rabbi!..

Bu konuyla ilgili halini "İçimdekileri Haykırıyorum" başlığı altında mısralara döken Zeynep İlhan'ın duygu ve ümit yüklü şiirini buyrun birlikte okuyalım:

"Yine tarif edilmez duygular içindeyim.

Özgürlüğümün, benliğimin hiçe sayılması

Beni kahrediyor.

Daha çocuk yaşta tanıdım;

Yargısız infazı

Çocuk yaşta tanıdım acının en acısını

Karar vermede güçlük çektim.

Dedim ya çocuktum.

Çocuk doktoru olmak, çocukların yarasını sarmak

Ama, kendi yaramı sarmakla uğraştım.

Önce hayallerim, sonra emeklerim ve sonra okulum

Birer birer kaybettim elimdekileri

Ya başörtüm...

Neden bu yasak?..

Biliyorum bugün zalim mutlu olsa da

Yarınların zaferi benim.

Ama nafile deli yüreğime söz geçiremez oldum.

Sınır koyuldu özgürlüğüme dayanamadım.

Tükeniyor muyum Ya Rab dedim.

Ağır geldi yüküm, artık bu hantal gövdeyi taşıyamıyorum.

İlahi kudrete sarıldım. Elbet bir gün bitecek zulüm

Ellerimi açıyor ve yalvarıyorum.

Haksızlığa karşı dayanma gücü Ya Râb!

Nerde Sümeyyeler, nerde Habibeler

Biliyorum benim sınavım da böyle...

İçimdeki sıkıntıyı atamıyorum yine de

Gençliğimin beyaz, tertemiz ideallerini çaldılar benden.

Hem de beni hiçe sayarak çaldılar.

Gün oldu ümit tükendi

Gün oldu tutamadım kendimi

Gözyaşlarıma söz geçiremez oldum

Düşüncelerime set çektiler.

Kalemime kelepçe vurdular

'Sen konuşma, gericisin' dediler.

Bazen yıkıldım, bazen de gurur duydum

Allah'ın emri onlarca gerilikse

Ben Rabbime daha da yaklaştım.

Biliyorum artık düşünmeyeceğim

Kendimi ispat edeceğim.

Bir gün başaracağız

Bu ülkede herkesle birlikte özgür olacağız

Ne diyor Üstad:

"Kim bilir belki yarın

Belki yarından da yakın.."

Evet, ben de inanıyor ve bu sözleri tasdik ediyorum. Güllük gülistanlık günler Rabbımızın lütfuyla çok yakın. Bir adım kaldı. Ulaşabilmek için Müslümanların gayreti gerekiyor. Haydi gayret. Muttakiler iş yine size düştü.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mevlüt Özcan Arşivi