Kabahati biraz da kendimizde arayalım

Kabahati biraz da kendimizde arayalım

“Eğer Allah, insanları yaptıkları yüzünden hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Belirli bir zamana kadar erteler. Zamanları gelince... şüphesiz Allah kullarını görmektedir” (Fatır 45)

Eğer imkanım olsaydı çağımızın bütün imkanlarını kullanarak bu ayeti ışıklı levhalara yazar güneşin, ayın veya yıldızlardan birinin yanına asar bütün insanların görmesini, okumasını anlamasını ve ona göre hareket etmesini sağlamaya çalışırdım demeyeyim.

Çünkü Süleyman Çelebi’nin diliyle “Bir acep nur kim güneş pervanesi” diye övülen sevgili peygamberimizin dilinden bu ayet insanlık alemine sunulmuş. O sevgili Peygamberimiz ki güneş onun nurundan yararlanmak için onun etrafında pervane gibi dönüyor.

Fatır suresinin sonunda Yasin suresinin başında yer alan bu ayet 1400 senedir insanlara ışık saçmaya devam ediyor. Evde anne ile baba birbirlerine karşı çocuklarına, komşularına karşı insani ilişkilerini bu ayeti esas alarak sürdürmeliler.

Hükümetler vatandaşlarına ve komşu ülkelere, uzak ve yakın ülkelere karşı ilişkilerini bu ayet doğrultusunda yapmalılar. Taraflardan biri hata ettiğinde hemen tokata veya silaha sarılmamalılar.

Rabbimiz bile kendini inkar edenlerin dilini kesmiyor. Ekmeğini kesmiyor. İnkarcı da Rabbin verdiği ekmeği, Rabbin verdiği dille yiyor.

Zaman içinde aklını başına alanlar inkarını imana, isyanını itaata çeviriyor. Taif halkının ileri gelenleri sevgili Peygamberimizi taşlattıklarında onlar taş atmak ve attırmakla meşgul olurken Cebrail geliyor ve dilersen şu iki dağı birleştirip bunları yok edeyim dediğinde “Hayır. Ben onların sulbünden Allah’a ibadet eden ve Allah’a ortak koşmayan bir nesil çıkarmasını Allah’tan isterim” dedikten sonra “Ya Rabbi, eğer sen bana kızmamışsan ben bunların taşlamasına aldırmam.....” diyordu. (el-Fusul, ibni kesir 92)

Daha sonra 18’inci asır şairlerinden Yeni şehirli Mehmet Emin

“Girandır aşıka erbab-ı aşkın ta’nı münkirden

Ehafdır seng-i a’da zahm-i gülden cismi Mansura”

Ya’ni; Aşık adama aşk ehlinin sitemi inkarcılarınkinden daha ağır gelir. Hallacı Mansur’a atılan taşlar gül dikenlerinin yarasından daha hafiftir.

Çağımız şairlerinden Necip Fazıl Kısakürek de Hallacı Mansur için yazdığı

“Sana taş attılar sen gülümsedin

Dervişin bir gül attı inledin

Bağrımı delmeye taş yetmez dedin

Halden anlayanın bir gülü yeter” şiirinde aynı hadisi şerh ediyorlar.

Efendimizin duasının tam metnini vermek isterim.

Dualarımıza ve davranışlarımıza örnek olsun. Eşinize, çocuklarınıza kızdığınızda sopaya sarıldığınızda veya onlar size karşı sopaya sarıldığında kabahati kendimizde arayalım. Ben niçin bir çıkış yolu bulamadım da sopaya sarıldım veya onların sopaya sarılmasına sebep oldum diye kendimizi sorguya çekelim.

Efendimizin duası:

“Allahım, kuvvetimin zayıflığını, çaremin azlığını, bu insanların gözünde aşağılanmamı sana arz ederim. Ey merhamet edenlerin en merhametlisi Allahım, Sen zayıf görülen (müstezafların) lerin Rabbisin. Beni, asık surat, keskin dille karşılayan uzak düşmana ve işimi kendisine verdiğin yakın dosta dahi bırakmayacak kadar merhametlisin. Eğer Sen bana kızmamışsan ben bunların taşlamasına aldırmam. Ancak senin afiyetin bana çok geniştir. Bana gazabının inmesinden, azabının üzerime çökmesinden, karanlıkları aydınlatan, dünya ve ahiret işlerini düzelten yüzünün nuruna sığınırım. Sen razı oluncaya kadar af dilemem devam edecektir. Güç kuvvet ancak Seninledir.”

Günümüzde teröristler, katiller, hırsızlar, soyguncular, televizyon ekranlarında teşhir edilip karalanırken yetkililerden biri çıkıp da “Biz nerede hata ettik” sorusunu sormuyorlar, sordurmuyorlar.

Efendimizin bu duasının asıl metnini Diyanet’in bastığı “Sahihi Buhari Muhtasarı Tecridi Sarih tercemesi 2/759” nde bulabilirsiniz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi