32. Gün, Türköne ve bazı tespitler

32. Gün, Türköne ve bazı tespitler

32. Gün’de Türköne ile emekli bir Tuğgeneral arasındaki tartışma günün konusu oldu. General’in “Sen 2. Mahmut musun sorusuna, Hayır 3. Selim’im diye cevap veren Türkçöne’yi Fatih Altaylı Haber Türk deki köşesinde cehaletle suçladı.
Fikret Bila aynı programdaki konuşmacılardan biri olan Emekli Korgeneral Atilla Kıyat’ın uyarılarının dikkate alınması gerektiğini yazdı. Kıyat, AK partinin seçimi diğer partilere karşı değil, sanki TSK ya karşı kazanmış gibi hareket ettiğini söylüyor.
Bir tartışma programının bu kadar ilgi çekmesinin sebebi emekli bir askerle bir yazar arasındaki tartışmadan kaynaklanıyor. Türköne daha önce gerekirse TSK nın lağvedilip, yeni bir ordu kurulması gerektiğini yazmıştı. Bu genellemeci yaklaşım bir çok kişiyi rahatsız ettiği için, karşı tepkiler de büyük oldu. Türköne bu kanaate, Askerden kaynaklanan tehdidin diğer tüm tehditlerden daha büyük olduğu düşüncesinden ulaşıyor.
Tehdit skalasında, TSK içinde yuvalandığı iddia olunan bazı çetelerden gelen tehdit’in tüm diğer tehditlerden daha önde geldiğine inanan büyük bir kesim var.Bu algı soyut, mesnetsiz, gerekçesiz bir algı biçimi değil.Şu sıralar herkes PKK terörünün bizi getirdiği noktayı konuşuyor. Asker görevini iyi yapsa,30 yıl süren bu çatışma sürecinden dersler çıkarıp yeni mücadele biçimleri ortaya koyabilseydi bugün PKK terörü .çoktan marjinal hale getirilmiş olurdu. Bazı askerlerin siyasete aşırı ilgileri hem terör mücadelesini akamete uğratmış, hem de meselenin büyüyerek daha vahim boyutlara ulaşmasına vesile olmuştur.28 Şubat sürecinde PKK nın Avrupa kadrosuyla ilişkiye geçen, yok etmekle mükellef oldukları bir ihanet şebekesi ile işbirliği yolları arayan askerlerin varlığını bugün artık herkes biliyor.Eğer bugün bölücü terör birinci tehlike ise, onu yok etmekle mükellef olanların görevlerini hakkıyla yapmamaları, ondan daha büyük tehdit ve tehlike olması gerekir.Mesele sadece PKK ile mücadele değil.Bugün toplumla devlet arasındaki mesafenin açılmasına sebep olan bir çok uygulamanın altında askerin imzası var. Asker dayatmasa ne başörtü yasağı, ne Kuran kursu sınırlaması ne, katsayı rezaleti olurdu. Bunlar Türk toplumuna askerlik mesleği ile iktifa etmeyip ülkeyi yönetme sevdasına düşmüş askerlerin hediyesidir.
Kıyat’ın AK parti seçimi diğer partilere karşı değil TSK'ya karşı kazanmış gibi davranıyor analizine de katılmıyorum. AK parti bugüne kadar askeri rahatsız edecek davranışlardan icraatlardan özenle kaçındı. AB nin askerle ilgili reform taleplerine rağmen esaslı bir adım atmadı.Ama AKP ye oy verenlerde böyle bir algının bulunduğuna şüphe yok. Asker AK partinin karşıtı siyasi bir heyet gibi davranırsa, AK partiye oy verenler de TSK partisini yendik diye düşünebilirler.2007 seçimlerinde sadece partilerin değil,AK parti iktidara gelmesin diye her türlü ayak oyununu yapan, Anayasa’yı lastik gibi esneterek 367 gibi utanç verici bir kararın çıkmasına vesile olanlar da mağlup edilmiştir. TSK içindeki bazı çevreler AKP karşıtı bir taraf imajı vermeselerdi, seçim sonuçlarından Askerde yenildi sonucu çıkmazdı. Buna, asli görevlerini bir tarafa bırakıp, bu ülkeye Cumhurbaşkanı atamaya kalkan, muhayyel bir iç düşman üreterek siyasete müdahaleyi meşrulaştırmaya çalışan askerlerin tutumu neden olmuştur. Herkes görevini yaparsa, toplumdaki bu algı biçimi de ortadan kalkar.Asker siyasete bir taraf olarak müdahale ettikçe,karşı tarafın kazandığı her seçim aynı zamanda askere karşı da kazanılmış bir seçim olacaktır.Atilla Kıyat’ın böyle bir toplumsal algının bulunduğuna dair tespiti doğru, bu algının AKP den kaynaklandığına dair teşhisi yanlıştır.Asker siyasete karışmasaydı böyle bir algı da olmazdı, onun için önce askerin tutum ve davranışlarını gözden geçirmesi gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi