Serdar Arseven

Serdar Arseven

Ya banka kârı düşecek ya hükümet!..

Ya banka kârı düşecek ya hükümet!..

“Bu bir temel tercih meselesidir. Biz tercihimizi gelir adaletinden yana kullanmaya, bunun için de kaynakları üst gelir grubundan alt gelir grubuna doğru yönlendirmeye gayret ediyoruz.”
AK Parti Grup Başkanvekili Nurettin Canikli, “içki”ye “aşırı zam” yapıldığı yönündeki eleştirilere karşılık verirken bunları söyledi.

Hükümette böyle bir gayretin olduğu açık.
Çalışan ve emekli maaşlarında “düşüğe yüksek, yükseğe düşük zam” uygulaması böyle bir anlayışa işaret ediyor.
Yoksul ailelere eğitim yardımı, prim ödemeksizin genel sağlık sigortası, üniversite mezunu gence iş kurma kredisi, vesaire...
Birtakım çevreler, bu türden adımlara “popülizm” yapıldığı gerekçesiyle karşı çıkadursun, hükümetin “elitizm”e kulak verme lüksü yok.
“Seçim” havasına girmiş bulunuyoruz.
Normal tarihinde yapılsa bile, artık girdik o havaya.
AK Parti’nin “kaymak tabaka”dan elde edeceği oy, yekûnun yüzde 2’sine denk gelmeyecek.
Alt gelir grubundaki memur, işçi, emekli, çiftçi, işsiz.
Velhasılı yoksul belirleyecek, AK Parti’nin iktidarda kalıp kalamayacağını.

Ben AK Parti’nin ne olacağından ziyade, iktidara “Ergenekoncu yapının” gelip gelmeyeceğini önemsiyorum.
Ergenekon avukatı, son olarak, Brezilya hükümetinin askeri darbe dönemini soruşturmak istemesi üzerine kuvvet komutanlarının istifa ettiğine vurguyla, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’u “istifaya” çağırdı ya..
Hepimiz bir kez daha gördük ki; (işlerine gelmediğinde) “en yakınlarının” bile “ipini çekmekten” çekinmeyecek bir ruh halindeler!..
Bu zihniyetin iktidara gelmesi etnik çekişmeleri tırmandırır.
Ve ülke işte o zaman bölünmenin eşiğine gelir.
Daha doğrusu bölünür!..

Böyle bir tehlike var mı?..
Şimdilik yok gibi görünüyor.
Ancak, bugünlerde AK Parti çevrelerinde de sık sık dile getirilen bir endişe var:
Ergenekon uzantısı PKK, provokasyonlarına hız vermek suretiyle iktidar değişikliğini zorlayabilir!..

Bu sürecin ziyadesiyle sancılı olacağı ve seçimlere doğru “provokasyonların” gittikçe şiddetleneceği yönündeki endişelerimizi fırsat buldukça dile getirmekteyiz.
AK Parti’den ve ilginçtir; bazı Ergenekon muhiplerinden gelen sinyaller aynı noktada birleşiyor:
“Bu yıl çok zor geçecek!..”
ÖCALAN TEHDİT EDİYOR!..
Ergenekon’un “orta kademe” görevlilerinden Abdullah Öcalan’ın, avukatları aracılığıyla verdiği mesaja da dikkat:
“Kürtler çok direngen bir halktır ama başlarına nasıl bir tezgahın örüldüğünü tam anlayamıyorlar, bunun farkında değiller. Ben Şubat-Mart’tan sonra ne gelişir bilemiyorum!.. Savaşsınlar, barışsınlar demiyorum, talimat vermiyorum, ne yaparlarsa kendi kararlarını kendileri vermelidir. Kürtler kendi onurlarını korumayacaklar mı, kendi haklarından vaz mı geçecekler onlar karar verecekler!..”

Evet...
Önümüzde, vatandaşın çok daha uyanık olması gereken bir dönem var.
Provokasyonlar, Ergenekon’la “uyum” halinde çalışacak siyasi oluşumlara sürüklemesin vatandaşı.
OLUMLU ADIM
Sakın sürüklemesin!..
Bunun da yolu, vatandaşın “karnını” doyurmaktan geçiyor.
Ve Canikli’nin ifade ettiği gibi; “varsıldan yoksula doğru kaynak aktarmak”tan.
Bu yöndeki bir adımı ziyadesiyle takdir ettiğimi belirtmek isterim.
Hükümetin, emekli maaşlarına yapılan zammın bütçeye getirdiği 3 milyar liralık yükü seri zamlara devamla ve yeni vergi ihdaslarıyla karşılayacağı söyleniyordu.
Doğrusu, biz de bunun böyle olmasından endişe ediyorduk.
Lâkin, önceki gün endişelerimizi azaltan önemli bir adım atıldı.
Bankalardan, yerleşim birimlerinin büyüklüğüne göre; 24, 36 veya 48 biner lira “Şube başı harç” alınmasına karar verildiği açıklandı.
Bankaların toplam 8992 şubesi var ve bu kaynaktan gelecek para “her yıl” 350 milyon dolar!..

Ekonomik krizin olanca ağırlığı ile hissedildiği;
esnafın yüzde 1 kâr etmeye dünden razı olduğu 2009 yılında, tam yüzde 45’lik bir kârlılık oranına ulaşmıştı bankacılık sektörü!..
MB’nin gecelik faiz oranını yüzde 6.5’a çektiği bir dönemde, kredi faizlerini indirmemekte direten...
“Aşırı kârlılıktan” taviz vermeyen bu sektöre “şube başı harç” ödeme yükümlülüğü getirilmesi son derece olumlu bir gelişme.

Faizlerin dip yaptığı bir dönemde, “çaresiz vatandaş”ın sırtına binen bankacılık sektörü, 2010 yılında çok daha az kâr etmeyi göze almalıdır.
Millet, yüzde 45’lik kâr oranını bir yıl daha taşıyamaz!..
Bankacılık sektörü, bir yılı daha fahiş kârla kapatacak olursa, hükümet sandıkta hayli zorlanır.
Bankacılık sektörünün “aşırı kârlı” olması, reel sektörün; bilhassa esnaf ve çiftçinin “aşırı batık” olması anlamına geliyor zira.

Esnaf ve çiftçi battı mı ne olacağı da malûm!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi