Serdar Arseven

Serdar Arseven

Tekel işçilerinin sahibi var; ya “onlar” ne olacak?..

Tekel işçilerinin sahibi var; ya “onlar” ne olacak?..

Başbakan devreye girdi, Tekel işçileri ile münasip noktada buluşuluyor…
Hayırlı olsun.
Ne kadar eylem, o kadar hak.
¥
Bir de “gürültüye” hakları olmayanlar var.
Sessiz sedasız, yalnız adamlar…
Çareleri yok; ağızlarını açsalar bin türlü dert…
Şikâyetçi olmaya hakları yok; eylemden bahsetmeleri dahi “komik” karşılanır, “alay konusu” olur.
Çoğu lojmanla cami arasında vakit tüketir; Diyanet İşleri Başkanı “sosyalleşin” dese de; “imam”ların toplumsal meselelere karışmaları, çok fazla ortalıkta görünmeleri çoğu zaman “ayıp” karşılanır.
“İmam” dünya görüşünü ve “devlet pratiğinin” bu görüşle uyuşmazlığını dile getiremez; getirirse “şikayet”lere hedef olur.
Müftü de, “imam” gibidir; herhangi bir vatandaşın şikâyetini, ipe sapa gelmez de olsa değerlendirmek ve gerekli işlemi derhal başlatmak durumundadır.
Aksi takdirde onun da başı belaya girecektir!..
Türkiye “fevkalade laik” bir devlettir;
Bu modelde harcanması en kolay olan memur tipi de, “Din”- “Diyanet” işlerindekidir.
¥
İyi kötü her memur grubunun bir sahibi vardır;
“Grev-toplu sözleşme” hakları verilmemişse de, çoğu memur grubu hareket alanının genişliğinden dolayı iyi kötü başının çaresine bakar.
“İmam”ların sivil toplum örgütlerinin bir kısmı “yanlış” işler yaptığından, büyük bir kısmı da “doğru” işler yapmaya çalışsalar da “sistem” tarafından dışlandıklarından kendilerinden beklenen işlevi yerine getiremezler.
“İmam” yalnız adamdır;
Cami ile lojman, cami ile kiralık ev arasında sıkışıp kalmıştır.
“İş” değiştirme imkânı da pek yoktur;
Bir kere “imam” olmuştur, hep “imam”dır.
¥
Ne yaparsın;
Elimizde bir sütun, bir de haberlerimiz var.
Bu kesimden gelen dert yüklü mektupları gazeteye sığdır sığdırabilirsen…
Yapılabilecek olan,
Mümkün mertebe yer vermek…
Bir grup “imam” dertlerinden bir bölümünü yazmış…
Diğerlerine de (tabii isimleri gizleyerek) yer veririz fırsat buldukça…
Bugün, o mektupla başlangıç yapalım…
Mektup, problemleriyle yeterince ilgilenmememizden dolayı “sitem”le başlamış…
Hata bizim, gerekli dersi aldık…
Ve mektubun devamını okumaya başladık:
1- Türkiye'de şu anda diğer kurumlarda olduğu gibi Diyanet'te de sözleşmeli denilen 4/B imamlar var. Bu kişiler görev almak için her türlü sınavı kazanmış olarak çalışıyorlar. Hem KPSS, hem de Diyanet’in açtığı sınavlar. Bu kişiler diken üstünde görev yapıyorlar ve normal kadrolu imamlardan farklı muamele görüyorlar. Diğer 4/B'lilerin çektiği sıkıntıların aynısı.
2- Hadi biz sözleşmeliye de razıyız. Türkiye'de şu anda binlerce cami boş beklerken binlerce ilahiyat ve imam hatip mezunu beklemekte. Bu kişiler bütün sınavları kazanmış olarak beklemekteler. Diyanet’e sorduğunuz zaman binlerce boş cami var, öbür tarafa baktığınızda ise binlerce boşta imam adayı. Aylar-yıllar oldu, görev beklediğimiz halde hâlâ oyalama taktikleri ile bekletilmekteyiz. Şu anda yine beklemekteyiz ve Diyanet ise hâlâ "Maliye'den izin bekliyoruz" demekte. Maliye'ye sorduğumuzda ise "Biz Kasım ayında gerekli izinleri verdik. Bu iş bizden çıktı" demekte. Söyler misiniz Allah aşkına, biz kime inanalım? Diğer kurumlar geçen Kasım ayı hem kadrolu aldılar hem sözleşmeli. Bizimkiler ne kadrolu alımı becerebildiler ne hâlâ sözleşmeli alıyorlar.
3- Diyanet geçen sene Kasım ayında sözde kadrolu imam aldı. Kaç tane aldı peki? 2200 adet. Şimdi herkes gibi siz de zannedersiniz ki bu kadroların tamamı doldu. Hayır Serdar bey, hayır! Tam 700 kadro boşta kaldı, evet yanlış duymadınız. Neden, biliyor musunuz peki? Atama bekleyen Diyanet, atamayı yapan ise ÖSYM. Diyanet diyor ki; benim falanca yere alacağım adam "hafız" olsun, ama ÖSYM o adamın hafız olup olmadığını bilmeden sadece KPSS puanına bakarak atamasını yapıyor. O adam müftülüğe gelip göreve başlamak istediğinde ise "Kardeşim sen hafız değilsin, haydi yallah" deniliyor. Al sana boşa giden kadro. Başka bir örnek; adam Diyanet’in mülakatını geçememiş ama başvuru yapıyor. Yine ÖSYM, KPSS puanına bakarak o adamı atıyor, adam müftülüğe geliyor, ona da "yallah". Böyle böyle 2200 kadronun 700'ü boş kalıyor. Diyanet’e yaptığımız baskılar sonuç vermedi ve sadece kuru bir açıklama yaptılar siteden: " .... sebeplerden ötürü boş kadrolarımız kalmıştır, bundan sonra olmaması için çalışma yapacağız". Cağız, ceğiz!..
4- Kur’an kursu öğretmeni aday arkadaşları var, bu arkadaşlar yıllarca okuyup, çalışıp, çabaladılar. Geldiler Diyanet’e, "Bize iş ver" dediler. Diyanet onlara "Siz kapıda bekleyin" deyip yine kendi çevrelerinden "fahri görevli" adı altında adam çalıştırıyorlar. Halbuki daha geçen sene sınav açtılar ve tam 5000 KKÖ (Kur’an Kursu Öğretisi) adayı sınavları kazandı, şimdi bunlara diyorlar ki "Şu anda ihtiyaç yok". Peki kardeşim ihtiyaç yoksa, o zaman neden sınav açtın? İhtiyaç yoksa neden fahri görevli çalıştırıyorsun?
5- Nice nice sorunlar var da ben sadece az bir kısmına değinebildim. Bu hükümet döneminde de bu işleri yapamayacaksak başka zaman hiç yapamayız. Bakın yıllardır bir teşkilat yasası bile yoktu, daha yeni olacak.
6- Biz de insanız. Bizimle de ilgilenin!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi