Alucra Vakfı’nda bir sohbet

Alucra Vakfı’nda bir sohbet

Osman Yüksel Serdengeçti ağabeyim, son zamanlarında, çok unutkan olmuştu. Bir gün bize gözündeki gözlüğü, yarım saat arattı. Biz de başka bir gözlüğü daha var da bize onu aratıyor zannetmiştik. “Ağabey, biz buraya gözlük aramak için değil, sizinle sohbet etmeye geldik. Bize arattığın gözlük, sakın gözündeki olmasın” dedim. Osman Ağabey, “Hay Allah, gözlük sahiden de gözümdekiymiş” demesin mi? Gülüşmekten başka ne yapabilirdik?
Onun dalgınlığını çok iyi bilirdim. Gözündeki gözlüğün farkında değilmiş. Dalgınlığı çok artmıştı amma... Muhakemesi, iradesi, espri kabiliyeti mükemmeldi. Biz de son birkaç ay önce geçirdiğimiz bir beyin kanamasından sonra, Osman Ağabeyin o zamanki halini yaşıyoruz. çok şükür muhakememiz, anlayışımız, sürat-i intikalimiz yerinde ama... Unutkan bir yaşlı adam olduk. Tabiî ki bu biraz da kendi ihmalimden…
Bol keseden sağa sola verdiğim randevuları bir kenara kaydetsem fazla yorulmayacağım. öylesine meşguliyetlerle meşbuyum ki. Kalemi elime alıp bir kâğıda not düşecek kadar bile zaman bulamıyorum. Bir yandan günlük yazılarımı yetiştirmek, öbür yandan da (Allah’ın izniyle) yazmaya başladığım Hatıralarımı bitirmek karar ve azmindeyim
8 Mart Cumartesi günü Alucra Vakfı’ndan aradılar. Bugün için aylar önce kendilerine bir sohbet sözü vermişim. Be mübarek kardeşlerim. insan 1-2 gün öncesinden hatırlatmaz mı? O gün Kadıköy, mitinglerden yıkılıyordu. Yolda rahat yürümeye bile imkân yoktu. Alucra Vakfı Okmeydanı’ndaymış. insan böyle zurnanın zırt dediği zamanda mı haber verir?
Trakya’dan ve Anadolu yakasından misafirlerim gelecekti. Onları ağırlamaya söz vermiştim. Kendilerini nasıl bırakıp da gidebilirdim? Söz verip de yapmamak bize yakışır mıydı? Haydi bakalım bu çıkmazdan nasıl kurtulacağız? Bunları söylüyordum ama, dinleyen kim? Ancak 2 saat gecikme ile sözümü yerine getirebilirdim. Başka hiçbir çare yoktu. Ben de öyle yaptım. Sağ olsun Alucra Vakfı gençleri anlayış gösterdiler. Adres verdim. Gelip beni aldılar. Trafik çok sıkışıktı. Buna rağmen çok gecikmiş olmadık. Yolda giderken şimdiye kadar kimleri konuşmacı olarak davet ettiklerini sordum. Benim ellerine su dahi dökemeyeceğim bazı hoca ve yazar arkadaşlarımızı çağırmışlardı. Gittik. Orta büyüklükte bir salon tıklım tıklım doluydu. Her zaman olduğu gibi en küçük bir hazırlığım yoktu. Dinleyicilerin çoğu kılıç gibi gençlerdi. Yorgunluğumu bir anda unuttum. Beni getiren arkadaşlara, “Ne kadar değerli insanları dinlemişsiniz. Benim gibi Rabbinden ve haddinden başka bir şey bilmeyen birinden ne bekliyorsunuz?” diyerek konuşmama başladım. Birden bir alkış koptu. Saatler ilerledikçe, alkışlara kahkahalar da karışıyordu. Böylesi heyecanlı, imanlı, bilgili, dinamik gençlerin bulunduğu sohbetler tam bizim Ahmet Can Karahasanoğlu’nun yeriydi. Alucralı gençlere VAKiT ailemizi de anlattım. Tamamen zuhurata tabi olarak konuşuyorduk. Allah ne verdiyse söylüyorduk. Artık alkışlara, kahkahalar ve gözyaşları da karışıyordu. Bu durum tam 3 saat sürdü. Onlar da, ben de vaktin nasıl yıldırım hızıyla geçtiğinin farkında değildik. Bu gidişle sabahı bulacaktık. Ben gençlerin bana soru sormalarını istedim. öylesine manalı ve akıllıca sorular sordular ki... Hepsinin şuurlu birer Müslüman olduğunu anladım. Bilgisizliğime rağmen, Allah Resulü ve O’nun yoluna canlarını adamış Hz. fieyh fiamil gibi gerçek kahramanlardan bahsetmeye başladım. Bu defa gizli gözyaşları, kahkaha ve alkışlardan daha ağır basıyordu. Ben ağlamamak için kendimi zaptetmeye çalışıyordum. Bazı gençler gözyaşlarına hâkim olamıyorlardı. Benim neden hiçbir Müslüman aleyhinde tek lâf etmediğimi artık çok iyi anlamışlardı.
islâm’a hizmet yolunda olanların istisnasız hepsi, Hz. fieyh fiamil gibi kahramanlara bir ordu hazırlıyorlardı. 300 milyonluk Müslüman Türk Dünyası ile sayıları 2 milyara varan islâm âlemi, bir zamanlar bütün mazlum milletlere örnek olan asîl milletimizin şahlanacağı günü bekliyordu.
“Hilafet, TBMM’nin manevî şahsiyetinde mündemiçtir”. Bu hükmü ihtiva eden yasa halen de yürürlüktedir. Bütün dünya Müslümanlarının gözü bizdedir. Güncel meseleleri de esprili bir üslupla kısaca dile getirdikten sonra... “fiükredin ki çok yorgundum. Yoksa burada sabahlardık. Sizin gibi gençleri gördükten sonra, gözlerimiz açık gitmeyecektir inşallah” dedim ve kalktık. Gençlik temsilcileri Engin Alış ile Necati fierbetçi kardeşlerim beni eve getirdiler. Bize müstesna bir gece yaşattılar. Hepsine teşekkür ediyor, gözlerinden öpüyorum. Dualarımla...


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi