Doğan Dede’nin söyledikleri

Doğan Dede’nin söyledikleri

Burada yazacaklarımın canlı şahitleri, çok şükür hâlâ hayattalar. Şayet Sayın hemşerim Prof. İzzettin Doğan şahitlerin kimler olduğunu sorarsa, kendilerine isimler verebilirim.
1950’de orta okulu birincilikle bitirmiştim. DP (Demokrat Parti) iktidara geçeli altı, yedi ay kadar olmuştu.
Prof. İzzettin Doğan’nın rahmetli babası, Doğan Dede, DP Milletvekili idi. Biz çavuşoğlu Mahallesinde, Rahmetli Osman dayımın evinde, kira vermeden oturuyorduk.
Fakir bir aile çocuğuydum. Rahmetli anam, Malatya Mensucat Fabrikasında işçi olarak çalışırdı. Beni okutacak güçte değildi.
O zaman da bugünkü gibi Alevî kardeşlerimiz CHP’ye oy verirlerdi. Alevîlerin en ileri gelenlerinden, bir Haçuvalı Abo Dayı vardı. çocukları Hasan’la Hüseyin Kapıkıran’lar orta okulda benim sınıf arkadaşlarımdı. Abo Dayı ve hanımı Emine hala, beni öz çocuklarından ayrı tutmazlardı. Kendi çocuklarına ne alırlarsa, bana da onu alırlardı. öz teyzem Zeynep’le Abo Dayı gilden başka kimse bize sahip çıkmazdı. çoğu geceler onlarda kalırdım.
Bir gün önemli bir misafir gelecek diye, harıl harıl hazırlık yapıyorlardı. Ben eve gitmek istedim. Abo Dayı ve hanımı Emine Halam müsaade etmiyorlardı. Abo Dayı: “Gitme oğlum. Seni kıymetli bir misafirimle tanıştıracağım” diyordu.
İriyarı, temiz yüzlü, (O zamanki deyimimizle) Lengerli Şapkalı bir adam geldi. Büyükler omzunu, küçükler ellerini öpüyordu. Ben de öptüm.
Misafir: “Bu delikanlı da mı oğlun?” diye Abo Dayıya sordu. Abo Dayı, öz evlatlarından daha yakını olduğumu söyledi. “İnşallah duanız bereketi ila bu çocuk, ilerde çok büyük bir adam olacaktır” dedi. Lengerli Şapkalı benimle çok ilgilendi. çok güzel ve etkili konuşuyordu. Rahmetli Menderes’i övmekten de geri durmuyordu.
Alevîlerin Demokrat Parti’ye oy vermeleri gerektiğini ısrarla belirtiyordu. Abo Dayı, Menderes Ezanı Arapçaya çevirerek, bütün Sünnîlerin oylarını aldığından bahsetti. “Bırakın, biz de CHP’ye rey verelim” dedi. Doğan Dede bana döndü. Ne düşündüğümü sordu. Sorusuna karşılık ben de kendilerine, Menderes’in namaz kılıp kılmadığını sordum. Kılmıyormuş. İlaveten kendisinin de kılmadığını söyledi.
“Bana söylendiğine göre siz Peygamber soyundan geliyormuşsunuz. Başta Hz. Ali olmak üzere, bütün Sahabe, Ehli Beyt, 12 İmam ve bütün Evlad-ı Resul Namaz kılmıyorlar mıydı?” dedim.
“Elbette ki kılıyorlardı. Zamanla insanlar gevşedi. Muhabbetten M. doğar dediler ve Allah'ın kesin emri olan namazı terk ettiler. Ve işi muhabbete döktüler. Muhabbetsiz namazdansa. Namazsız niyazı tercih ettiler.
Tabiî ki bu yanlıştı. Dinde ve ibadette aslolan Allah’ı bir an dahi unutmamaktır. Ruh daima Kıbleye dönük, gönül daima secdede olmalıdır. Gerçek bir mümin için, bütün yer yüzü mescit, alınan her nefes dua, atılan her adım cihat, rızayı bari için yapılan her hareket, ibadettir.
Namazı terk etmenin hiçbir gerekçesi olamaz. İbadeti de ihlas ve samimiyetle yapmayan Allah’ın sonsuz rahmetine nail olamaz. Bizler günahkâr kullarız. Sadece Rabbimizin sonsuz rahmetinden ümitvarız” demişti.
Aradan 50 yıldan fazla zaman geçti. Söylediklerini aynen hatırlamam mümkün değil ama… Mealen böyle söylemişti. Sözleri beni son derece etkilemişti. O gece ve müteakip geceler büyük bir huzur içinde uyumuştum
çok değerli hemşerim, Prof. Sayın İzzettin Doğan, elini vicdanına koysun da söylesin. Kendi sözleri ile muhterem ve mübarek babasının söyledikleri zerre kadar örtüşüyor mu?
Derin saygılarımla…


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi