Fiilî ve ebedî dokunulmazlıklar

Fiilî ve ebedî dokunulmazlıklar

Şöyle bir etrafımıza bakalım. En fazla göze batan milletvekili dokunulmazlıklarıdır. Halbuki o dokunulmazlık, gerçek anlamda bir ayrıcalık değildir. Hem de çok lüzumludur.
Milletvekili, adı üstünde milletin vekilidir. Parlamentoda temsil ettiği halkın dertlerini dile getirmekle mükelleftir. Onların dokunulmazlıkları eğretidir. Yani daimî değildir. Geçicidir. Millet vekillikleri sona erdiği an, adalet onların yakasına yapışacaktır.
Kanun koyucu bu dokunulmazlığı, kürsü bağımsızlığını korumak için koymuştur. Diyelim ki bir milletvekili, milletin dertlerini o gün kürsüde dile getirecektir. Tabiî ki kim olursa olsun… Güç ve iktidar sahipleri, eleştirilmekten pek hoşlanmazlar. Ayrıca o milletvekili muhalif kanattan da olabilir.
Adam parlamentoya giderken, yapacağı bilinen konuşmayı engellemek için, kendisine bir iftira attırmak çok mu zor?
Cürmü meşhut (Suçüstü) denilen öyle fiiller vardır ki… Derhal tutuklanmayı gerektiren ağır suç olabilirler. İşte böyle bir durumda…
O suçun gerçekten işlenip işlenmediğinin tespiti gerekmez mi? O görev yargıya, yani adalet merciine aittir. Adalet mekanizması da yapısı gereği çok yavaş işler.
Bu sebepten, müsnet suçun işlenip işlenmediğinin anlaşılıp karara bağlanması, uzun zaman alabilir.
Bu durumda vatandaş dertleri dile getirilmemiş ve kürsü özgürlüğü büyük çapta yara almış olmaz mı?
İşte bunun için diyoruz ki: “Milletvekili dokunulmazlığı bir imtiyaz değildir. Milletvekilliği sona erinceye kadar bir ertelemedir. Parlamentoda kürsü özgürlüğünün korunması için, elzem bir tedbirdir.”
Ya bu vasıflara sahip olmayanların, güçlülerin, silahlıların, üst bürokratların fiilî üstelik de ebedî dokunulmazlıkları ne oluyor?
Bugüne kadar adaletin evrensel bir tarifi yapılmamıştır. Ancak çoğu büyük hukukçuların üzerinde ittifak ettikleri bir tarif vardır. O da şöyledir:
“Adalet, hak terazisinde herkesin aynı hakka sahip olması değildir. Herkesin hak ettiğini alabilmesidir” diye tarif ederler.
İnançlı kesimler için bir problem yok. Karar kimin tarafından verilmiş olursa olsun… Onun inançlarına ve vicdanına uygunsa, tamamdır.
Bu yazıda bahse konu etmek istediğimiz, de facto yani fiilî dokunulmazlıklardır. Bazı generaller, görevde iken darbe yapmayı plânlamışlar. Bu ağır bir suça teşebbüstür. Ve cezayı müstelzimdir.
Yargı onlardan hesap soramıyor. çünkü Genelkurmay buna müsaade etmiyor. Aynı usul, üst bürokratlar için de geçerlidir.
Onların yargılanması için de bağlı bulundukları bakanlığın iznine ihtiyaç vardır.
Böylesine karışık, dolaşık, çetrefilli bir Sistemde ne yargının bağımsızlığından, ne de adaletten bahsedilebilir.
Sayın Yargıtay Başsavcımızın bu konuda hassasiyetini ve iktidara bir yol göstermesini bekliyoruz.
Saygılarımızla...


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi