Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

“Kahramanlar kahramanı” Polat Alemdar!

“Kahramanlar kahramanı” Polat Alemdar!

Gençlerimizde yüzyıllarla beslenen fedakârlık ve kahramanlık duygusu var. Zaten tarihimiz de en çok bu açılardan zengin. Tarihimiz, fedakârlıklar ve kahramanlıklar tarihidir.
Osmanlı asırlarının çeşitli zamanlarında yaşanmış birkaç örneği hemen hatırlayalım…
Bursa fethi sırasında, çatışmalar sürerken, Orhan Gazi’nin komutanlarından Ali Bey’in gözüne bir ok isabet etmiş. Ali Bey, hareketlerini engelleyen oku tuttuğu gibi gözüyle birlikte çıkarıp yere fırlatmış. Kendisini hayretle izleyenlere de şöyle demiş:
“Dert etmeyin: İki gözle arkaya bakmaktansa, tek gözle ileriye bakmak evlâdır!..”
O fedakârlık âbidesi bir kahramandı.

Fatih Sultan Mehmed’in yürekli serdarı Ulubatlı Hasan’ı herkes bilir… Bazı tarihçiler varlığını inkâr etseler de, o kırk serdengeçti arkadaşıyla birlikte Bizans burçlarına ilk tırmanan isimdir. Canını dişine takmış, burçların üstünde şimşek gibi çakıp yıldırım gibi gürlemiş, ama hamd sancağını burçlara diktikten sonra ebediyete büyük bir cesaret ve fedakârlık örneği bırakarak şehit olmuştur.
Bugün Ulubatlı Hasan’sız bir fethi kimse düşünemez!
Serdarla Padişah, fedakârlık ve kahramanlıkta özdeşleşmiş gibidir.

Hakkında ağıtlar, şiirler, destanlar yazılan Genç Osman’ın nasıl efsaneleştiğini bilirsiniz…
Sadrazam Paşa, Bağdat Seferi’ne (Sultan Dördüncü Murad zamanı) asker toplarken, gönüllü yazılacakların “bıyığında tarak durması”nı şart koşmuştu…
Sakalsız-bıyıksız çocuk yaşta, Osman isminde birinin gönüllü yazılmak için ısrar ettiğini bildirdiklerinde, huzuruna getirilmesini emretti. Niyeti biraz eğlenip biraz da azarlamaktı…
Tüysüz çocuğu huzuruna getirdiklerinde, cebinden çıkardığı çelik tarağı uzattı:
“Bu sefere katılmanın şartı bıyıkta tarak durmasıdır. Şu tarağı bıyığında durdur da görelim.”
Başta Sadrazam olmak üzere, bıyığını balta kesmez gün görmüş, devran sürmüş yaşlı-başlı paşalar, Genç Osman’ın şaşkınlaşacağını düşünüp bıyıkaltı gülümserken, Osman, Sadrazam’ın uzattığı tarağı kaptığı gibi üst dudağına sapladı…
Cesaret ve kararlılık saçan masum-mazlum bakışlarını, fena halde şaşırmış paşalarda dolaştırdıktan sonra, Sadrazam’a döndü: “İşte Paşa Baba, bıyığımda tarak duruyor!”
Ve bu kararlılığı yüzünden ona bir istisna yapılıp orduya katılması sağlandı. Gösterdiği kahramanlıkla da destanlaştı, efsaneleşti:
“Genç Osman dediğin bir küçük aslan/ Bağdat’ın içine girilmez yastan/ Her ana doğurmaz böyle bir aslan/ Allah Allah deyip geçti Genç Osman.”
Bugün Bağdat fethini Genç Osman’sız düşünmek mümkün müdür?

Yıl, 1526; Viyana önlerindeyiz… Deli Osman isimli bir yiğit, istihbarat amaçlı olarak Viyana içlerine gönderildi. Fakat yakalandı. Günlerce işkence gördü, ama tek kelime etmedi.
Bir gece yarısı onu alıp kalenin tepesine çıkardılar. Konuşmamakta ısrar ederse aşağıya atılacaktı. “Tamam” dedi Osman, “artık konuşmaya karar verdim. Lakin önce ellerimi çözün. Su ve yemek verin.”
Mükellef bir sofra donatırlar. Deli Osman iştahla yemeğini yedikten sonra, “Bu akşam da doyduk elhamdülillah” diye ağır ağır ayağa kalktı. Burçlara yaklaştı. Mazgallara basıp parıldayan yıldızlara gülümsedi. Sonra Venedikli Komutana döndü:
“Yemek için teşekkürler” diye gürledi, “yalnız şunu bilin ki, ölümden korkan buralara gelmez!”
Sözleri biter bitmez, “Ya Allah bismillah” çekti ve kendini boşluğa bıraktı. Ama yere düştüğünü duyan, gören olmadı.
Sadece derinden gelen bir ses kayalıklarda yankılandı: “Bekleyin, çok yakında yine geleceğim!”
Sabahleyin fellik fellik cesedini aradılar, ama bulamadılar.

Her savaş ve zafer bazı isimlerle özdeştir…
Seyit Onbaşı’sız bir Çanakkale Zaferi, Nene Hatun’suz bir Erzurum savunması, Kara Fatma’sız, Halide Edip’siz bir İstiklâl Savaşı düşünebilir misiniz?..
Bu isimlerin ortak paydaları ise cesaretleri, fedakârlıkları ve kararlıklarıdır. Kahraman beklememiş, gerektiği anda kendileri kahramanlaşmışlardır…
“Bu asır kahramanlık asrı değil” diyenlere bakmayın, aslında her asır kahramanlık asrıdır! Çünkü her asrın Ali Bey’lere, Deli Osman’lara, Genç Osman’lara, Ulubatlı Hasan’lara, Seyit Onbaşı’lara, Nene Hatun’lara, Kara Fatma’lara ihtiyacı var…
Sadece savaş alanları değil, matematik, fizik, kimya, biyoloji, jeoloji, psikoloji, pedagoji, astronomi, spor, v.s. alanları da kahramanlar bekliyor.
Hazin ki, uzun zamandır ne örnek fedakârlar yetiştirebildik, ne kahramanlar. Başkası için bir şeyler yapmayı, başkalarının dünyasını, ya da ahretini kurtarmaya vesile olacak adımlar atmayı, bazı tehlikeleri bu yüzden göze almayı unuttuk. Bir bakıma genlerimize küstük! Dolayısıyla içimizde boşluklar oluştu. Şimdi o boşluklara “Polat Alemdar” gibi yanlışlıklar yerleşiyor…
Bir anlamda “dolduruşa” geliyoruz.
Mafya dizileri ile filmlerinin bu kadar sevilip seyredilmesi, mafya babalarının “Türkiye seninle gurur duyuyor” temposu eşliğinde alkışlanması, “Ben Mehdi’yim” diyen dengesiz bir katilin üzerine güller atılıp övülmesi, hep “kahraman” özlemimizin yanlış tezahürleridir.
Gerçek kahramanlarını unutan milletler, sahte kahramanlara mahkûm olur!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi