Ahmet Varol

Ahmet Varol

Gürcistan’ın Siyasi Tahlili

Gürcistan’ın Siyasi Tahlili

Gürcistan seyahatimle ilgili yazıların sonuncusunda bu ülkedeki mevcut yönetimin içeriye ve dışarıya yönelik politikası hakkında izlenimlerimi ve tespitlerimi özetle dile getirmek istiyorum.
Gürcistan’da bugün iş başında olan kadronun yönetime gelmesini sağlayan sivil darbe Türkiye’deki karşılığıyla bir 28 Şubat süreci başlatmıştır. Bu süreçte halka yönelik politikanın iki önemli vechesi karşımıza çıkıyor. Biri sakinleştirme diğeri ise sindirme. Sakinleştirmede daha çok misyonerlik faaliyetlerinin tamamen şekilciliğe dayanan, siyasi bilinçten yoksun dindarlaştırma çabalarının öne çıkarıldığını, sindirme politikasının ise Türkiye’de 28 Şubat sürecinde izlenenin bir benzeri olduğunu söyleyebiliriz. Toplumun siyasi aktivitelere ilgisinin son derece zayıf olması da sonuç alındığını gösteriyor.
Yönetimin şekilciliğe dayanan dindarlaştırma faaliyetinde misyoner örgütleriyle yardımlaşmasında aslında samimi olmadığını içeriye ve dışarıya dönük yüzlerinin, politikalarının birbirinden farklı ve çelişkili olmasından anlıyoruz.
Tarihi binalar yönünden zengin ve UNESCO’nun desteğiyle restore edilen Mtskheta şehrinde büyük bir katedrali gezerken rehberlik yapan dindar görünümlü ortaya yaşlı Hıristiyan bayanın bazı semboller, düzenlemeler hakkında üstüne basa basa “şu düzenlemede Kudüs’teki kilise örnek alınmıştır, işte şunda da Kudüs’teki kilisenin formülü uygulanmıştır” demesi dikkatimi çekti. Kudüs’teki kilise derken kastettiği Kıyamet kilisesiydi. Bu kilise bugün sürekli işgalci Siyonistlerin tehdidi ve baskısı ile karşı karşıya. Ona sahip çıkan Ortodokslar, Hıristiyan dünyasının kendilerine sahip çıkmamasından, Siyonist işgalcilerin dinî özgürlükleri kısıtlayan ve tüm Hıristiyanlar nezdinde kutsal en önemli dinî mekânları da tehdit eden Yahudileştirme faaliyetlerinin önüne geçmek için hiçbir girişimde bulunmamasından şikâyetçi oluyorlar.
Gürcistan’daki Mihail Sakaaşvili yönetimi de içeride bir Hıristiyan duyarlılığı gösterdiği intibaı verirken dış ilişkilerinde Siyonist işgal devletiyle sıkı bir bağlantı içinde ve Kudüs’te binlerce yıldan beri muhafaza edilen zengin dinî ve tarihî kültürü yok ederek, şiddete dayalı bir Yahudileştirme faaliyeti yürütmesi karşısında elini bile kaldırma ihtiyacı duymuyor. Hizmetindeki medya organlarının, işgalci saldırganlara karşı yürütülen meşru ve haklı direniş karşısında kullandığı üslup ise Siyonist medyanın kullandığı üsluptan daha çirkin.
İçerde de dindarlığın siyasi bakış açısına sahip ve sorgulayıcı aktivitesi tamamen devre dışı bırakılmış. Kiliseler, manastırlar, katedraller restore edilip dindarlık da bu binaların içine kapatılmış. Dışarıdaki dindarlık söz konusu binaların önünden geçerken veya duaya ihtiyaç duyduğunda istavroz çıkarmaktan ibaret kalıyor.
Siyasi etkinliklere ilgisizlik hakkında dikkatimi çeken bir hadiseden söz etmek istiyorum. Şehrin en büyük caddesi olan Rustaveli Bulvarı’nda geziniyordum. Parlamento binasının önünden geçerken bir protesto eylemi düzenlendiğini gördüm. Eylem ve siyasi etkinlik olduğunu bayrak yakmalarından, bataryalı hoparlörle sırayla konuşmalar yapmalarından tahmin ettim. Ama ben vardığımda bayrağı yakmışlardı, ortada sadece külleri vardı. O yüzden ne bayrağı olduğunu anlayamadım. İlgimi çekti ve kalabalığın arasına katıldım. Böylece sayı 30’a tamamlandı. Ben katılmasaydım basın mensuplarıyla ve istihbarat görevlileriyle birlikte toplam 29’da kalacaktı. Konuşmacı elinde hoparlörle meydana hitap ediyor, meydanda eyleme katılanlar da birbirleriyle konuşuyorlardı. Dikkatlice dinleyen bir ben vardım, bir de yanımda duran ve basın mensubu olduğunu sandığım bir bayan. O yüzden konuşmacı gözünü bizden ayırmıyor, ısrarla bize doğru konuşuyordu. Tabii benim bir şey anlamadığımı tahmin edemiyordu. Kısacası meydanda otuz katılımcı, bir sunucu, birkaç konuşmacı, bir tane de konuşulanları anlayabilen dinleyici vardı. Ama yine de fena sayılmaz. Biz 28 Şubat sürecinde bazen 15-16 kişiyle protesto eylemleri düzenliyorduk. Tabii katılanların arasında hadiseyi merak eden turistler de epey bir yekûn teşkil ediyordu.
Bununla birlikte bende, olayları bilinçli bir şekilde ve eleştirel yaklaşımla izleyenlerin mevcut yönetimin izlediği politikaya olumlu bakmadığı intibaı oluştu. Bizi Mtskheta’ya götüren aracın Ermeni asıllı şoförü Stefan’ın çok kısıtlı Fransızcasından yararlanarak aldığımız değerlendirmeler ve kendileriyle, önemli olaylara sahne olan Tavisuplebis diğer adıyla Özgürlük Meydanı’nda görüştüğüm Azeri gençlerin sorduğum sorulara verdiği kısa cevaplar böyle bir kanaat uyandırdı. Tabii genel değerlendirme için bu kadarı yeterli olamaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Varol Arşivi