Serdar Arseven

Serdar Arseven

Kemalistlerle müthiş muhabbet!..

Kemalistlerle müthiş muhabbet!..

Geçen Perşembe… Akşam saatleri... “Bu Cumartesi, biraz dağıtacağım arkadaş. Ne bu; iş, iş” demişim…
Öyle bir havadayım yani.

Böyle zırvalarken; “Yarın Genel Kurul var, gelsene” dedi bir dostum.
“Nerenin Genel Kurul’u?”
İLESAM’ın.

Bilir misiniz bilmem... Tıpkı, Türkiye Barolar Birliği, Mühendis Odası gibi, Tabip Odası gibi ismi büyük bir meslek örgütüdür İLESAM. Yarı resmidir; Kültür Bakanlığı’ndan sabit gelirleri vardır... Filan.

Ne teklif değil mi; İLESAM Genel Kurulu’nda kafa dağıtacakmışız!..
İlk anda, güldüm geçtim… Hatta dalgasına; “İstersen gitmekle kalmayalım bir de liste çıkartalım” dedim… Lafımı ciddiye alan dostum; “Niçin” diye sordu.
“Niçin olacak, İLESAM yönetimini almak için!..”

Bizimki hâlâ işin ciddiyetinde: “Bırak Allah aşkına; bizim gibi üyeler genel kurullara itibar etmez, itibar edenlerin de kahir ekseriyeti hard Kemalisttir. Üstelik çekişen iki grup var. Adamlar yıllardır, seçimi almak için çalışıyorlar. Sen de tutmuş, bir akşam önce, liste çıkartalım diyorsun. Üç oy bile alamazsın bunlardan!”

Ben Cumartesi modundayım ya… Deruni bir rahatlıkla; “Ya maksat, dağıtmak olsun!.. Boşveeer… Biz doğruları söyleriz. İsteyenin bir yüzü kara, vermeyen zenci!” dermişim… Ve ertesi sabah, doğru Genel Kurul’a gidermişim!..
Aynen öyle. Türk Tarih Kurumu’nun konferans salonundaki Genel Kurul’a gittim.
İki yüz kadar vatandaş var; İLESAM üyesi imişler…
İki liste dolaşıyor; iki başkan adayı, ben daha ortada yokum… Pusudayım!.. Şöyle bir kenarda dinliyorum konuşmaları…
Aman Allah’ım, bunlar sıyırmış mı ne!..
Biri ötekini Atatürk düşmanlığı ile diğeri onu Türk düşmanlığı ile suçluyor.
Biri çıkmış kürsüye, üzerinde ay yıldız bulunan kitabını sallayarak; “Bana Türk düşmanı diyenin alnını karışlarım!” diye bağırıyor.
Öte fırlamış; “Onuncu yıl marşı”nı söylemeye başlıyor!..
Bir “süslü ve de yaşlı bayan” da arka taraflardan
“Ne mutluuuu Tü…” diye bağırırken gıcık basıyor…
Bir yudum su; devam ediyor: “Rküm diyeneeeee!..”

Birbiri ardına söz alıyorlar; her konuşan İLESAM’daki yolsuzluklardan filan bahsediyor!.. Atatürkçüler, Kurumu soymuş!..
Muhabbete bak!..

Muziplik mi; al işte;
Hemen çekilip bir kenara, birkaç tanıdığı aldım etrafıma;
“Gelin arkadaşlar, bir liste hazırlayak!..”

“He he he, hi hi hi…”
Derken iş ciddiye bindi.
Hemen bir kağıt kalem; sen gel, sen git…
Hooop, bir liste…

Başında da ben; VAKİT’ten!..

İki liste vardı ya; biri mavi diğeri beyaz…
Ben de “Turuncu” dedim!..
Listem beş dakkada hazır…
“Dağıtalım mı abi” dediler…
“Durun biraz bekleyin!.. Biraz daha yesinler birbirlerini!..”
Biz böyle hazırlanıyoruz ya; bir karışıyor kulisler, sorma.
Listelerden birini temsilen yanıma gelenler oluyor; bu bir “ittifak” teklifi!..
“Listeleri birleştirelim mi?..”
Ha ha ha…

Bak sen, resmen girdik mi olaya…
Hani Cumartesi dağıtması, hani şenlik şamata?..
Adam gaza geliyor arkadaş; bu koltuk denilen dalga acayip bi şey!..
İyisi mi nefse gem vurmak;
ya kazayla mazayla kazanırsak başkanlığı?..
Ne olacak; onca yolsuzluğun altından kim kalkacak?..
İLESAM’ın borçları nasıl ödenecek; Vakıflar Genel Müdürlüğü bile dava açmış, bu işler başa mı kalacak?!.
Bizim arkadaşlar da sabırsız; “Dağıtalım abi şu listeyi artık” diyorlar.
Madem Cumartesi; dağıtın gitsin, hepsini!..

Anonsla, beni çağırıyorlar. Kürsüye gelip liste başı olarak konuşma yapacakmışım!..
Bir çıktım ki kürsüye; es gürle!..
Kemalist takımına, “yolsuzlar” demişim; “dar kafalılar;, “Hamallar odasının genel kurulu bile daha düzeyli olur” diye yüklenmişim…
Muhabbete bak; ben vurdukça, alkış gırla!..
İş kötüye gidiyor…
Ben de coşmuş; adeta bir Demirel olmuşum, her üyeye iki anahtar vaad edecek kıvamdayım…
Yüklenmiyorum artık, ilgiye karşılık veriyorum.
Nefsim coşmuş; ağzımdan bal damlıyor, iyi konuşuyorum…
Götürüyorum işi!..

Baktım, iş sakata binmekte…
Şaka maka derken; kazanma ihtimali beliriyor..
Salondaki herkesi “Atatürk heykeli”ne döndüren bir çıkış yaptım:
“Arkadaşlar, bu haldeki bir Kurum’a başkan maşkan olmam. Listemi çekiyorum, hadi bana Eyvallah!..”

Şaşkın bakışlar arasında, “Cüneyit” pozlarıyla çıkıyorum salondan…
Yavaş yavaş aydınlığa doğru ilerlerken ensemde birilerini hissediyorum.
Bir sarılıyorlar bana; “Abi bizi bırakma!..”

Biri, olanca haşmetiyle dikiliyor karşıma: “Bu sizin tek başınıza verebileceğiniz bir karar değildir!.. Bu işe beraber girdik, beraber çıkarız. Bir oylama yapalım. Çekilme kararı çıkarsa çekiliriz. Aksi takdirde devam ederiz!..”
Hoppalaaa!..
Biz kaç kişiyiz ki…
“Şu anda beş!..”
Eeee…
“Üç çıkartanın dediği olur”..
Bir oylama…
Üç kişi, “Genel Kurul’a devam” dedi.
Eeee, demokrasi bu!..
Çaresiz, listeyi yeniden fırına verdik.
Hadi yine konuşmalar, ben de çıktım kürsüye… Yine estim gürledim; her sözümde inceden istihza… Salonun bir kısmı alkışlıyor, bir kısmı yuhalamakta…
Beni hiç sormayın, adeta salonda değilim!..

Neyse oylama bitti…
Bu Kemalistlerden “On adet” oy alabilirsem “Büyük zafer” filan diye düşünürken, tam 20 oy çıkarttım!..
Rakiplerim benden biraz fazla oy almıştı ama, unutulmasın: Başka şehirlerden haftalar öncesinden getirilen “vekalet oyları”nın büyük katkısıyla!..

Saat üç olmuştu… Salondan çıktım, alandan uzaklaştım… Ve o ana kadar tuttuğum kahkahaları serbest bıraktım!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi