Kemal Bey'in dini!

Kemal Bey'in dini!

“Kemal Kılıçdaroğlu dine inanıyor mu?”

Bu soruya birçok kişi ya hakaretle ya da hakaret etmeden “Böyle bir soru mu olur? Türkiye demokratik, laik bir devlet. Bireyler istedikleri dine ister inanır, ister inanmaz” diye cevap verecektir. Ben de bireylerin dine inanıp inanmama özgürlüğüne sahip olmaları gerektiğini düşünenlerdenim. Zaten dinde de, demokratik düzende de bireyler ne zorla dindarlaştırılır ne de zorla dinsizleştirilir. Bu insanlık tarihinden bu yana, istisnalar hariç, hep böyle olmuştur.

Eğer zorlama olsaydı, Osmanlı idaresindeki Hıristiyan çoğunluklu Balkanların tamamı Müslüman olurdu ya da Müslüman ağırlıklı Kuzey Afrika Hıristiyan olurdu.Ancak konumuz bu değil. Yukarıdaki soruyu sormamın nedeni şu: Demokratik seçimler yoluyla bir ülkeyi yönetmeye aday olanların ekonomiden, siyasete ve dine kadar birçok konuda ne düşündüğü, demokratik toplumlarda büyük önem taşıyor. İleri demokrasilerde seçmenler adaylara sadece ekonomi ya da iç ve dış politika önceliklerinden dolayı değil, inandığı ya da inanmadığı değerleri de göz önünde bulundurarak oy veriyor. Devlet ya da hükümet başkanları bu nedenle her konudaki düşüncelerini seçmenle paylaşmak zorunda.

Mesela Amerikan başkanlık seçimlerini kazanan Barack Obama'ya da rakipi Cumhuriyetçi John McCain'e de 'dine inanıp inanmadığı, hangi kilise üyesi olduğu” soruları sorulmuştu. Aynı şekilde İngiltere'deki 2005 seçimlerinde dönemin İşçi Partisi lideri Tony Blair'e karşı yarışan ve seçimi kaybeden Muhafazakar Parti lideri olan Musevi asıllı Michael Howard'ın Sinagog'a gidip gitmediğinden, hangi Sinagog'a gittiğine dair dini hayatı da seçmenle paylaşıldı gazete ve televizyonlar aracılığıyla. Aynı şekilde Tony Blair'in de...6 Mayıs 2010'da yapılan seçimleri kazanan Muhafazakar Parti lideri David Cameron'ın dine inanıp inanmadığı, hangi kiliseye gittiğine kadar herşey kamuouyla paylaşıldı.

BBC'de katıldığı bir programda eski Başbakan Gordon Brown'a da “Tanrı'ya inanıyor musun?” diye sorulmuştu. Brown da “Evet inanıyorum. İskoç Kilisesi üyesiyim” demişti. Yine bugün İngiltere'de koalisyon hükümetinin ortağı Liberal Parti lideri Nick Clegg'e de aynı soru sorulmuştu ve Clegg “Hayır inanmıyorum” demişti.

Yukarıdaki soruya tekrar dönecek olursak; bir siyasetçinin karşılaşabileceği provokatif bir soru olduğunu biliyorum ancak siyasetçinin provoke edilip toplum tarafından iyice tetkik edilmesi gerekir demokrasilerde. Çünkü demokratik ve laik ülkelerde siyasetçinin dininden, dinsizliğine kadar herşeyi ortaya dökülür. Yukarıdaki soru sadece Kemal Kılıçdaroğlu için geçerli değil. Diğer parti liderleri için de geçerli. Başbakan Erdoğan, MHP lideri Bahçeli ve CHP'nin eski lideri Deniz Baykal'ı Cuma namazlarında gördüğümüz için en azından dine inandıklarını biliyoruz. Peki ya CHP'nin çiçeği burnundaki lideri Kemal Kılıçdaroğlu?

Kemal Bey'in dine inanıp inanmaması, ya da hangi dine inandığı, hangisine inanmadığı kendisinin en doğal hakkı ve kimsenin de “Neden inanmıyorsun ya da neden inanyorsun?” demeye hakkı yok. Ancak biz seçmenlerin en azından Kemal Bey'in dine inanıp inanmadığını, ne sıklıkla camiye gittiğini ya da gitmediğini bilmek zorundayız. Çünkü bizi yönetmeye aday her adayın ekonomiden, dine, iç siyasetten dış siyasete kadar herşeyini, ne düşündüğünü bilmek istiyoruz. Bu tür bir talep sadece dine inanan seçmenlerden değil, dine inanmayan seçmenden de gelebilir. Demokratik toplum ve devlet olmanın gereği ve demokratik sorgulama ve denetlenebilirlik de bunu gerektiriyor.

Yukarıdaki soruyu Kılıçdaroğlu medyası 'yoldaşlığından', bizim mahallenin medyası da yoldaşların şirretinden korktuğu için Kılıçdaroğlu'na sormak istemeyebilir ama bakarsınız Fatih Altaylı sormuş.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi