Ali Eyvaz

Ali Eyvaz

Ali Kemalleri gördüm

Ali Kemalleri gördüm

Nuray Mert hanım diyor ki “kimse benim adıma savaş kararı almasın, gaza ilan etmesin. Gidişattan rahatsız olanlar da ses versin.”
Ardından da ekliyor: “Ben Doğu Konferansı adlı organizasyon sırasında ABD’nin Irak’a saldırmasına karşı çıktım, Lübnan’ı savundum, Filistinlilere acıdım. Onlar için Ortadoğu ülkelerinde gezdim, gördüm, yedim içtim…”
Yani daha ne yapacaktın ki değil mi?
Şam akşamlarında, o nefis eski zaman kafelerinde nargile tüttürerek, oryantalizm yapmak pek âlâ idi.
Beyrut’un o muhteşem sahillerinde gün batımının kızıllığında ufka dalıp Doğu meselleri eşliğinde Beydeba sohbetleri harikaydı.
Bir iki tane de yanınıza sizin gibi vicdanlı İngiliz, Fransız dostlarınızdan alıp, “küresel barış şaklabanlığı” yaptığınızda, keyfinize diyecek yoktu.
Ortadoğulu garibanların kurbağa sever yamru yumruları.
İnandırıcı da olmuyor değildiniz o zavallıların gözünde.
Kocamış sosyete karılarının sokak köpekleri için düzenlenen kermeslerde verdikleri salya sümük mesajları gibi hönkürüyordunuz “savaş karşıtı” züppeliğinizi.
Hatta o aşırı özgüven yüklü gerdan kırmalarla bezenmiş külhanbeyli edalar, Ortadoğulu garibanların gözünde seni yüce gönüllü Angelina Jolie yapacak malzemeyi sunuyordu da, o malzemeyi görsel bakımdan desteklemesi gereken kahrolası fiziki durumun aynalarda aynı özgüveni bahşetmiyordu.
Bu da zaten bizim sorunumuz değil, sen düşün.
İslami piyasalardan edindiğin sonradan görme yalaka yazar bozuntusu ve politika erbabı dostların sayesinde yaptığın seyahatleri daha sonra onların da başına kakınç yapacağın meselesine ise hiç girmeyelim. Çünkü hakkını teslim edelim ki sen onların yanında her şeye rağmen daha civanmert kalıyorsun.

O günler güzeldi değil mi? Şimdi her şey yerini sahici eylemlere bıraktı. Şakası yok hiçbir şeyin, belki harbe gireceğiz. Un, yağ, şeker depolama zamanı geldi çattı. Sen de dolayısıyla baktın iş ciddiye bindi asabın bozuldu.
Sana göre “şehit olmayı arzu edenlerin Mavi Marmara’ya binme hakkı yok.”
Yani ille de sana sorulmalıydı kimin binip binmeyeceği. Çünkü sen Başbakan’ın uçağına da hangi gazetecilerin binmemesi gerektiği konusunda kendini onay mercii olarak öne sürmüştün.
Zaten yakında uçaklara da bir sen binersin, gemilere de. Biz nasıl olsa cephede vuruşurken, sen yine bir Doğu Konferansı aparır, Halide Edip montajlaması bir kahramanlık öyküsünde kendine yer açarsın. Tabi bizlerin mezarlarında daha otlar bitmeden mandacılık fikriyatının Türkiye için çağın şartlarına en uygun düzen olduğu yolundaki önerilere de vicdani katkılar yapmayı ihmal etmezsin.

***

Bazıları da, yazdıkları İsrail yandaşı yazılardan sonra korkuya kapılıp “katilimi gördüm!” diye bağırmaya başladı.
E ben de diyorum ki “Ali Kemalleri gördüm!”
İstiklal Harbi’ne ve necip milletin mukavemetine inanmadığı için ikbalini işgalcilerin yanında arayan Ali Kemal, savaştan sonra mahkemede niye böyle yaptığı sorulduğunda, “Ben Büyük Türk Milletinin istikbalini düşündüğüm için İstiklal Harbi’nin macera olacağını, milletin korkunç mağduriyetlere maruz kalacağını sanıyordum. İstiklal Harbi’nin muzafferiyetine inancım hiç yoktu” demişti.
Şimdi karşımızda koskocaman yepyeni bir Ali Kemaller koalisyonu oluştu. Vaktiyle hiçbir şekilde bir araya gelmeyecek tipler safları sıklaştırdı.
Her yanlarını ölüm korkusu sardı.
Kimisi gece kıçı açıkta kaldığı için celladını rüyasında görüyor, kimisi “O gemiye sakallıları alırken hiç mi düşünmediniz…” diye bağırıyor.
Öyle ki şu sıralar bir zavallı, hususi buhranını fiyakalı bir intiharla sonlandırsa, onun da arkasından “Bakalım izin aldı mı, azraille diyalog yollarını denedi mi?” diyecekler.
Korkudan böyle bağırdıkça yerlerini daha çok belli ediyorlar. Belli oldukça da daha çok hırçınlaşıyorlar. İHH Başkanı “Cebimde MOSSAD ajanı yazarların listesi var” dedi. Şimdi iyice telaşa düşecekler, ya açıklarsa diye.
Ve eminiz ki hepsinin kafasından şu geçiyor: “40 bin lira maaş alıyorum, düne kadar filanca medya patronuna çalıştım, bundan sonra falancaya çalışacağım. İslamcılarla Şam, Beyrut yaparım, laiklerle Londra, Paris. Bir gün Fırtına Deresini kurtarırım, bir gün Hasankeyfi. Hrant Dink eyleminde kafa şeklinde döviz taşır solculuk ederim, arada bir başörtülülere selam çakar dindarların yağlı kuyruğundan payımı kaparım. Kanlıca sırtlarında çiftliğim, Boğaz’a nazır yalıyı aratmayan evim var. Huzurum niye bozulsun? Savaş, çatışma, barut… ne lüzum var.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Eyvaz Arşivi