Nusret Çiçek

Nusret Çiçek

Yargının telekulağı, kadrolaşmanın alası

Yargının telekulağı, kadrolaşmanın alası

“Tut yakala parçala Mehmet” hikayeleri yerin kulağından kaynaklanıyordu.
Şimdilerde köşe başındaki elektrik malzemeleri satan dükkandan dinleme cihazı alıyorsunuz, canınız kimi isterse oturup dinliyorsunuz...
Özel hayat, kişi dokunulmazlığı dedemin sandığında kilitli kaldılar...
Veya hepsi palavra...
Hepsi neyse de, yargıdaki al ver hesapları gerçekten asrımızın skandalı...
Yüz karası, rezalet...
Meğersem kimler kadrolaşmış da kimleri “yandaş medya” kurmakla suçluyorlarmış.
Al listeyi aç telefonu söyle...
Bizimkiler de...
Ekip de...
Kadro de...
Örgüt de...
Artık bu arenada dilin kemiği kalmadı...
Eskiden kirli çamaşırlar gizliydi, şimdilerde ise o gizlilik de dibe vurarak kirliliğin de namusu kirletildi. İlginç diyaloglara şahit oluyoruz...
Yaşar Okuyan telefonda Seyfi Oktay’a Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Fevzi Şingar’ın üye yapılmaması için direktif veriyormuş...
“İlgilenme”
“Sen beni dinle, sonra konuşuruz”
Oturuyorsunuz masanın başına, telefonu elinize alıyorsunuz, karşınızda HSYK Başkanvekili veya bir başka sözü geçen bürokrat... Önceden tayinini kadrolaşmak adına yaptığınız hakim de olabilir...
“Bakanım” diyorsunuz, “o bizden, sıkı tut beni korurum seni!”
Sonra da YARSAV amblemi ile “Bunlar hukuka kıyıyor, yandaş medya kuruyorlar” diye ağzın köpürünceye kadar Mart kedisi gibi bağırıyorsun...
Ayıp değil mi?
Yalan, bir hakim ve savcıya yakışıyor mu?
Birileri bana bu telekulaktaki casus konuşmaların yalan olduğunu söylesin, iftiradır desin, uyduruldu desin... Tekzip etsin...
Değilse bu yargı bu haliyle inandırıcılığını, tarafsızlığını çoktan kaybetmiştir.
Hani Egenekoncuları iktidar yanlısı hakim ve savcılar yargılıyordu?
Demedim mi ben size, iktidarın burada parmağı yok, iktidar olsa olsa yargının kapısına kadar gelir, oradan içeri giremez.
Kutular açılınca kadro diye içerisinden kimlerin çıktığını gördünüz mü?
Şimdi bana birisi diyebilir mi ki her şey yolunda, hatta Vakit gazetesi hakkında 312 generalin açtığı dava nedeniyle verilen trilyon cezada birilerinin parmağı yok.
Dese de neden inanayım...
Adam diyor ki, Erzincan Başsavcısı’nı bırak, Yargıtay Başkanlığı koltuğu senin olsun. E hani adil seçim yapılıyordu?
O zaman demektir ki başka şeyler de adil değil...
Şimdi gelelim bu hastanın ateşine...
Nasıl ki eğriden doğru çıkmazsa, bozuk düzenden de düzgün bir iş çıkmaz.
Seyfi Oktay’ı bu noktadan anlamaya çalışalım... Konuşmalar aslında düzenin aynasıdır. Tüm işler öyle yürütülüyor.
Sadece yargıda değil, diğer yerler de öyledir.
Daha önce de yazmıştım, Oktay halk adamı. Hem Alevi olması, hem de yapı olarak geniş bir kesimle diyalogu var. Hatta senin adamınla bile. Tavassut ettiği kişilerin hepsi Alevi değil, eş dost... Yazmıştım ya, bakan olduğunda beni de o göreve getirdi, ne gariptir ki bakanlıktan tayinimi Şevket Kazan çıkarttı (yeri geldiği için yazmak zorunda kaldım).
Şimdi konu daha iyi anlaşıldı mı?
Seninki bir yerlere geldi mi burnundan kıl aldırmaz, hatta şeklini şimalini bile değiştirir, bir çok meziyetlerini de terk eder, kapılarını dostlarına kapatır, telefonlara çıkmaz, randevu kimselere vermez, kimselerle görüşmez (isteyen dener ve görür)...
O kesim öyle değil, görüşür, konuşur, diyalogunu kesmez...
Birinci neden bu...
İkincisi ise, darbe sonrası yapılanma meselesidir.
Siz hâlâ bu HSYK’nın yapısı ile üye seçim sistemini adil ve kalıcı bir şekle sokmamakta direnirseniz (bana göre eldeki değişiklik de yeterli değildir) bu tip kadrolaşmalar normaldir, anormal değildir...
Şayet Yargıtay ve de Danıştay gibi yüksek yargı organlarının başından, Allah’ın her günü seçimi eksik etmezseniz, o seçim işlerine mafya da girer, eski bakanlar da girer, hatırı sayılanlar da girer. Çünkü yapılan bir seçimdir.
Onun da kuralları odur...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nusret Çiçek Arşivi