Ahmet Varol

Ahmet Varol

Şeytanın Askerleri Telaşta

Şeytanın Askerleri Telaşta

Siyonist saldırganların vahşeti bu dereceye çekebilmelerinin sebebi de zaten onlar değil mi? Eğer ki o askerlere güvenmeseydi Akdeniz’in ortasında, uluslararası sularda insanlara keyfi bir şekilde saldırıp dokuz kişiyi öldürme, elli kişiyi yaralama, 600 insanı rehin alma, onların bütün eşyalarına el koyma, kendilerine çirkin şekilde hakaret etme cesareti gösterebilir miydi?
Güya bir “devlet (!)” adına hareket ettiklerini düşünen bu korsanlar, hiçbir devletin müdahalede bulunma yetkisinin olmadığı sularda özgürce seyahat eden insanları, kollarına kelepçe vurup geminin güvertesinde diz üstü çökerterek sıraya dizdiler. Bütün bilgisayarlarına, cep telefonlarına, kameralarına, bilgisayarlarına, hafıza kartlarına ve daha başka elektronik eşyalarına el koydular. Diğer özel eşyalarının da altını üstüne getirerek geminin salonlarının köşelerine çöp yığını gibi yığdı, çıkarken de bir mendil bile almalarına izin vermediler.
Saatlerce tuvalete gitmelerini engellediler. Saatler sonra izin verildiğinde de, korsanlar gemi tuvaletlerini usûlüne uygun kullanmadıkları için çoğu tıkanmıştı. Dolayısıyla tutsaklar tuvalet sırası gelmesi için saatlerce beklemek zorunda kaldılar. Üstelik korsanlar tutsakların birçoğunun kelepçelerini çözmediklerinden öyle kolları bağlı halde tuvalete gitmek ve abdest almak zorunda kaldılar.
Ve daha niceleri!...
Bütün bu uygulamalara maruz kalan insanların tek suçları Gazze’de dört yıldan beri insanlık dışı ablukaya maruz kalan mazlumlara yardım götürüyor olmalarıydı. Siyonist katillerin vahşi saldırılarla katlettiği insanların ümmete emanet olarak bıraktığı yetimlere hediyeler götürüyorlardı. Evleri yine siyonistlerin vahşi saldırılarında yıkıldığı için çadırlarda kalan ailelere evlerini yeniden inşa etmeleri için çimento ve demir götürüyorlardı. Siyonistlerin saldırılarında sakatlananların hareketlerinin kolaylaşması için akülü tekerlekli sandalyeler, muhtelif hastalıkların tedavisi için zorunlu olan ama Gazze’ye sokulmayan ilaçlar götürüyorlardı.
Böyle aşağılayıcı muameleye tabi tutulanlar arasında ülkelerinde binlerce kişinin oyuyla parlamentoya girmiş milletvekilleri, ilgiyle izlenen yazarlar, sanatçılar, kanaat önderleri, etkili derneklerin, vakıfların, sendikaların ve benzeri sosyal kurumların genel başkanları, politik şahsiyetler, dava önderleri, hareket liderleri vardı.
O insanlara yapılan hakaret, aşağılama onların şahsında kendilerine saygı duyan kitlelere, mensup oldukları halklara, vatandaşı oldukları ülkelere yapılıyordu. Şimdi bu kitleler, halklar ve ülkeler kendilerine yönelik bu arsızlığın, aşağılamanın hesabını sormayacak mı? Azgın korsanlar her zaman olduğu gibi bu sefer de cezasız mı kalacaklar? Yaptıkları arsızlığın bir sorgulaması bile yapılmayacak mı?
Siyonist korsanların iyice azgın ve şımarık oldukları tavırlarından belli oluyordu. Yüzümüze bakıp aşağılayıcı bir şekilde gülerken: “Dünyada kimse bizden hesap soramaz! Biz Tanrının seçilmiş halkı olduğumuzdan Tanrıdan da bizim bu uygulamalarımızın hesabını sormasını beklemeyin!” der gibiydiler.
Şimdi Türkiye hariciyesi olayların üzerine gidince ve yapılan aşağılamaların, saldırıların sorgulanması için ısrar edince Amerika’da kendilerini yahudi lobisi olarak tanıtan gerçekte ise “şeytanın askerleri” gibi çalışan kişiler telaşa kapıldı. Gidişatın değişmesinden, siyonist saldırganın uluslararası alanda, diplomaside dokunulmazlığının bozulmasından korkmaya başladılar. Siyonist saldırganların dokunulmazlığının kalkması durumunda yarın bir gün Akdeniz’in ortasında başka gemileri basıp yolcularını kurşuna dizmelerinin zorlaşacağını düşünüyorlar.
“Hayır, olamaz, sorgulayamazsınız; İsrail ne isterse yapar. İsrail her zaman haklıdır. Aslında İsrail’in o gemilerde bulunan yolcuların ve mürettebatın tümünü öldürüp cesetlerini denize atma, gemilerine de içindeki tüm eşyalarla birlikte el koyma hakkı vardı. Ama bakın size insaf etti ve sadece dokuz kişiyi öldürdü, elli kişiyi yaraladı. Öldürmediklerini Filistinli tutsakların yaşadığı havasız, ışıksız, kokulu zindanlarda ömür boyu kalmaya mahkûm edebilirdi. Bunu da yapmadı. Sağ kalan vatandaşlarınızın tümünü geri gönderdi. Daha ne istiyorsunuz? Sakin durun yoksa biz de sizin dosyalarınızı açarız!” demeye çalışıyorlar.
Hayır, dünya değişti. Şeytanın askerlerinin ortalığı velveleye vermeleri bir şey ifade etmez. Onların azmaları vicdansızlıkta ne kadar ileri gittiklerini, insanî değerlerden ne kadar soyutlandıklarını gösteriyor. İnsanlık kendilerini biraz daha yakından tanıyor. Ama siyonist vahşete ve onun arkasında duran şeytanın askerlerine artık göz yummayacak.
Bu şartlarda insan olmanın bize yüklediği en önemli yükümlülüklerden birinin hakkı arayanların bileğini güçlendirmek olduğunu da unutmamalıyız. Şeytanın askerlerinin safında duranlar veya onlarla aynı hedefi vuranlar vicdanlarda mahkûm edilmiş olacaklardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Varol Arşivi