Ahmet Varol

Ahmet Varol

Katilin Cezası Verilmelidir

Katilin Cezası Verilmelidir

Türkiye siyonist katillere dört şart sundu: Özür dilemek, tazminat ödemek, uluslararası soruşturma heyeti önünde sorgulanmaya razı olmak ve Gazze üzerindeki insanlık dışı ambargoyu kaldırmak.
Aslında bu şartlar bir uzlaşma formülüydü. Öncelikli olarak siyonist saldırganlara suçlu olduklarını kabul etmeleri şart koşuluyordu. Diğer şartlar da bununla bağlantılıydı. Kabul etmeleri durumunda ilişkiler bir şekilde devam edecekti. Dolayısıyla bir uzlaşma sağlanmış olacaktı.
Bir bedeli, karşılığı söz konusu olsa da “uzlaşma” öncelikli olarak işgal devletinin yararınadır. Çünkü “uzlaşma formülü”nü kabul etmemesi durumunda ödemek zorunda kalacağı bedel daha fazla olacaktır. Avrupa ve Amerika’daki “İsrail dostları”nın, uluslararası siyonizm ağına girmiş ve insanlığa değil siyonizmin çıkarlarına hizmet etmeyi görev bilen işbirlikçilerin telaşa kapılmaları da bu yüzdendir. Hemen telaşlı bir şekilde “İsrail giderse biz de gideriz!” diye açıklamalar yaparak “İsrail dostları” adıyla özel bir cephe oluşturmaya kalkıştılar.
İşgalci siyonistlerin biraz üzerine gidilince hemen “İsrail giderse!” korkusu sardı kendilerini. Çünkü Filistin toprakları üzerindeki siyonist işgalin haçlı işgali gibi iğreti olduğunu ve üzerine gidilmesi durumunda hemen uçuruma yuvarlanma riski bulunduğunu onlar da biliyorlar. Aksi takdirde bir uluslararası soruşturmadan, Akdeniz’in uluslararası sularında işlediği savaş suçundan, bundan dolayı ödeyeceği tazminattan ve Gazze’den elini çekmeye zorlanmasından dolayı hemen “İsrail giderse!” telaşına kapılmalarına ne gerek var? Üstelik dediğimiz gibi bu şartlarla işgalcilere “uzlaşma formülü” sunuluyor ve Türkiye bu formülün kabul edilmesi durumunda İsrail’le ilişkilerini kaldığı yerden olmasa bile belli bir yerden sürdürmeye razı oluyor.
Siyonist işgalciler açısından, Özgürlük Filosu’nun önününün kesilmesi planı bir aptallıktı. Onun için en uygun seçenek yardım gemilerinin Gazze’ye güven içinde ulaşmasına fırsat vermek olacaktı. Mavi Marmara’ya saldırı düzenlenmesi ise onu bataklığa sürükleyen bir aptallık oldu. Bugün uzlaşma formülünü reddetmek suretiyle aynı bataklıkta çırpınmakta ve çırpındıkça derine saplanmaktadır. Bunu yapmasının sebebi ise işlediği suçun sorumluluğunu yani suçluluğunu kabullenmekten kaçmasıdır. Oysa insanlık, zulüm ve haksızlık karşısında ittifak halindeki vicdanlar onu zaten suçlu ilan etmiş ve mahkûm etmiştir.
Ben kendim siyonist işgalcilerin “uzlaşma formülü”nü reddetmelerinden rahatsız değilim. Çünkü bu formülle işgalci siyonistlere suçlu oldukları kabul ettirilmiş ve bir bedel ödetilmiş olacaktır ama ilişkilerin devam etmesi ve zaman içinde aynı rotaya oturtulması tamamen siyonistlerin lehinedir. Diplomatik ilişkilerin kopukluğu ve bunun yanı sıra katilin işlediği suçun cezasını uluslararası alanda çekmeye zorlanması ona çok daha ağır bir bedel ödetecektir.
Arap dünyasında bazı yorumcuların “Türkiye bu işe sırtı açık girdi” türünden yorumlar yaptığını görüyoruz. Diyebiliriz ki onlar hâlâ hadiseleri Amerikan prangasını ayağından çıkarma cesareti gösteremeyen dikta rejiimlerinin penceresinden gözlemledikleri için böyle düşünüyorlar. Tam aksine Türkiye siyonist katillerin karşısında dik durduğu ve şehitlerin, mağdurların haklarına sahip çıkma konusunda kararlı olduğu ölçüde sırtını sağlam hissedecektir. Çünkü dünyada şartlar değişmiştir ve daha da değişecektir. İşgalci katillerin karşısında dik durduğu zaman arkalarındaki desteğin arttığını, özgürlük ve haktan yana sivil iradenin bu kararlılığa sahip çıktığını Türkiye yöneticileri de çok açık bir şekilde görüyor. Onun için siyonist katillerin karşısında kesinlikle geri adım atmamalı, başladıkları yerde durmalıdırlar. Asıl o noktadan geri adım atmaya başlamaları durumunda sırtlarının açık kaldığını göreceklerdir.
Obama’nın Amerikan emperyalizminin siyonist vahşeti himaye etme ve her ne yaparsa yapsın ona arka çıkma geleneğini sürdürerek Türkiye’ye talimat vermeye kalkışması ise tam anlamıyla bir ahlâksızlık ve yüzsüzlüktür. Eğer siyonist saldırganların, Akdeniz’in uluslararası sularında, Gazze’de her yönden kuşatmaya alınmış mağdur insanlara yardım götüren gemilere vahşice saldırmasının sorgulanması iki ucu keskin bir kılıç ise dünyanın da iyice çivisi çıkmış demektir. O zaman hiç kimse boşuna uluslararası hukuktan, insan haklarından vs.’den söz etmesin. BM ve UCM dâhil bütün uluslararası mekanizmanın uluslararası siyonizme çalıştığını, kapılarına asılan tabelaların da sadece göz boyamak, insanları aldatmak için kullanıldığını açık bir dille itiraf etsinler. Ama artık eskisi gibi olmayacağının, o kurumların da uluslararası siyonizme çalışma konusunda o kadar açık yürekli olamayacaklarının da bilinmesi gerekir. Madem “iki ucu keskin bir kılıç” ise saldırıya uğrayan taraf ısrarla sorgulama isterken neden sürekli onlar bundan kaçıyor ve soruşturmaya gitmek yerine sürekli tehdit, baskı ve şiddet araçlarını kullanıyorlar. İHH’nın açıklamasında da dile getirildiği üzere, onca yalan ve iftira malzemesi kullanmanıza rağmen yüreğinize güveniyorsanız buyurun hesaplaşalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Varol Arşivi