Haberciye dedikodu lazım

Haberciye dedikodu lazım

Cuma Namazını, Eyüp Sultan Hazretlerinin Türbesinde kılmayı, Rabbimiz bu günahkâr kuluna nasip buyurdu. Belediye Başkanı Ahmet Genç hemşerimizin sayesinde, müstesna güzellikte bir gün geçirdik. Namaz süresince kapalı olan cep telefonumu açar açmaz, sağnak halinde aramalar başladı. Tabiî ki oturduğumuz salonda ülke mes’eleleri konuşuluyordu. Telefonlar çaldıkça açıyordum. Birtakım gereksiz insanlar arayacak diye tabiî ki okuyucu kardeşlerime haksızlık yapamazdım. Okuyucu kardeşlerimin aramasından asla şikâyetçi değilim. Bilakis onların aramaları bana daima yeni bir enerji ve güç verir.
Cuma günü oldukça geniş bir salonda, sohbet ve muhabbetin koyulaştığı bir anda, hangi gazete veya ajansta çalıştığını bir türlü anlayamadığım bir Bayan aradı. Sonra arayın dememi dinlemiyordu. “Kızım her Malatyalı İsmet Paşadan naşi biraz sağırdır. Kim olduğunuzu ve ne sorduğunuzu bir türlü anlayamıyorum. Gazeteci misiniz?” diye sordum. Sadece “Evet” dediği için anladım. Hangi gazetede olduğunu yine anlayamadım.
Benim için fark etmezdi. Ben inandığımı kimseden çekinmeden söyleyen insanım. Epey uğraştıktan sonra, anladım ki, meçhulüm Bayan Sansasyonel bir haber peşinde. Bizim de Medyatik bir kişiliğimiz var ya. İlgi çekmek için akıllarına ilk gelen biz oluyoruz. Ağzımdan laf alıp, ajansına veya gazetesine ulaştıracaktı.
Söylediklerini yavaş yavaş anlamaya başladım. Ergenekon Operasyonu derin boyutlara doğru ilerliyormuş. Beni hiç ilgilendirmeyen bir konu. Gizli kapaklı, çetrefilli, şüpheli işleri sevmem. öylelerini ciddiye de almam. Fikirlerine saygı duysam da aralarında bulunmam. Ben dobra bir insanım. Allah’ın izniyle kimse beni yasaların dışına çekemez.
Herkesin başına buyruk davranmaya kalkışması, parçalanma, bölünme, anarşi ve kaosa sebep olmaz mı? Ben manyak mıyım ki öylesi çevrelere gireyim? Bu Devletin Polisi, Jandarması, Yargısı, Hâkimi, Savcısı yok mu? Telefondaki hanım bana güya bir bilgi veriyordu: Ergenekon Operasyonunda, 29 gazeteci de varmış. Listedeki isimler arasında sizin da adınız geçiyor dedi. Kızım çiğ yemedim ki, karnım ağrısın. Varsa bir delil, şahit, emare ve belge, cezama râzı olurum. Gider hapishanede şerefimle yatarım. Oralar Hayatın En Büyük Okuludur. (Girmeyenleri tenzihen söylüyorum. Hapishanelerde artık atasözü haline gelmiş bir tekerleme vardır: “Buraya girmeyen eşektir. (Yani Hayatı bilmez) İki defa giren de eşekoğlu eşektir.” (Bu da yavrum burayı bir defa gördün. Hiç mi ibret almadın ki, tekrar geldin? Anlamına gelir) Bizim adımızı o olaya karıştırmak isteyenler avuçlarını yalar.
Ben 70 milyon insanın karşısındaki ekranlarda neler söylüyorsam, 4 duvar arasında da onu söyleyen bir insanım. Bütün Hukukçu Meslektaşlarım benim bu karakterimi bilirler.
Televizyon Canlı Yayınlarında kaç defa: “Benim 2 kırmızı çizgim vardır. Birincisi Allah’ın kitabı, Resulünün Sünnetidir. İkincisi de Vatanım, Milletim, Dinim ve Devletimdir. Bunlar dışında hiçbir sisteme inanmam” demişimdir. Kendim inanmıyorum diye, o sistemleri zorla, şiddet yoluyla ortadan kaldıralım da demiyorum. Kendim inanmıyorum diye inananları hor görmeyi de aslâ düşünmüyorum. Demokrasi ve çağdaşlık da bu değil mi? Ama yine de ben Demokrasiye ne ısına biliyorum; ne de inanıyorum. Buna rağmen Televizyonlarda da söylediğim gibi Hindistan’a gitsem, ineğin önünde önümü düğmelerim. Gerçi bu bize pek zor da gelmez. çünkü nice öküzlerin önünde önümüzü düğmelemeye zâten alışmışız.
Demokrasilerde para ve propaganda araçları büyük rol oynar. Her ülkede halklar ezici çoğunluk halindedir. Demokrasinin oligarşik bir sistem olması kaçınılmazdır.
Bu yalnız bizim ülkemizde değil, bütün Dünyada böyledir. Neyse bunların yeri burası değil. Eve geldim. VAKİT gazetemizin en önemli taşıyıcı şahsiyetlerinden biri olan, Muhterem A. İhsan Karahasanoğlu kardeşime sordum. “Bazı yazarların ortaya attığı öyle bir söylenti var amma… Hiç birinde sizin isminize rastlamadım” dedi.
Bakalım o gazeteci bayan, söylediklerime neler ekleyecek?. îman, İtikat ve Mukaddes Davamıza saygılı olsun da… Ne derse desin, kendisini yalanlayıp mahcup etmem. Dürüstlüğün, mertliğin, özellikle de îmanın, insana yüklediği bazı sorumluluklar vardır. Gerektiğinde, hakkını aramak için açıkça şikâyet herkesin hakkıdır. Ancak gerçek bir mü’min, hayatı pahasına olsa dahi, bir mü’min kardeşinin arkasından konuşmaz. Ve ispiyonluk yapmaz. Allan bizleri Suret-i Haktan görünmesini bilen, münafıklardan etmesin.
Sevgi, saygı ve dualarımla…


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi