İftara değil İslâm’a dâvet olunmalı...

İftara değil İslâm’a dâvet olunmalı...

Terâvih, fitre, sahur, iftar denilince, akla ilk anda Ramazan ve oruç gelir. Ramazan ayında sadece biz Müslümanlar oruç tuttuğumuz için, oruç ve Ramazanın sadece biz Müslümanlarla ilgi ve alâkası vardır. Nitekim Sevgili Peygamberimiz “Ramazan, benim ümmetimin ayıdır” buyuruyor.
Sevgili Peygamberimiz böyle buyurduğu içindir ki, Ramazanın “Ümmet-i Muhammed’in ayı” olma vasfını korumak bizim için bir vazifedir. Bu vazifemizi yapmazsak, Peygamberimiz’in bu hadisini mühimsememiş oluruz.
Ramazan ayının “Ümmet-i Muhammed’in ayı” olma vasfını veya bu ayda yapılan terâvih, fitre, sahur ve iftar gibi ibâdetlerden her hangi birini esas gayesinden çıkarıp sulandıracak icraatlarda bulunanlar, Peygamberimiz’in, “Ramazan, benim ümmetimin ayıdır” mânâsındaki hadisini mühimsemeyen kimselerdir. Çünkü, bu mübârek ay terâvihiyle, fitresiyle, sahur ve iftarıyla topyekün bir ibâdet ayıdır. Bu ibâdetlerden herhangi birisinin vasfını ve şeklini değiştirmeye yönelik hareketler, Ramazan ayını ve oruç ibâdetini sulandırmak mânâsını taşıyacağından, bunu yapmak Müslümanlara yakışmaz.
Müslüman olmayıp ve kitap ehli olan iki topluluk mevcut: Hıristiyanlar ve Yahudiler.
Bu iki topluluğun ikisi de Ramazan ayında oruç tutmaz. Tabii ki iftar ve sahur da yapmazlar. Onların Ramazan akşamlarında yedikleri yemek, iftar değil akşam yemeğidir.
Değerli okuyucular! Gerçek böyle olduğu halde, memleketimizde son senelerde Müslüman olmayan kimseleri iftara davet etmek gibi bir âdet başladı.
İşte bu icraat, sadece Müslümanlara mahsus olan iftarı ve oruç ibâdetini açıktan açığa sulandırmak ve Peygamberimiz’in “Ümmet-i Muhammedin ayı” olduğunu buyurduğu Ramazan ayını, ümmet-i Muhammed’in ayı olmaktan çıkarmaya yönelik yapılmaması gereken bir icraattır.
Çünkü, memleketimizdeki gayrimüslimler olsun, Müslüman olmayan ülkelerin büyükelçileri ve misyon şefleri olsun, Müslüman olmadıkları için oruç tutmuyorlar. Orucu olmayanın iftarı da olmaz.
Öyleyse, bu kimseler eğer yemeğe davet edileceklerse Ramazanda iftara değil, Ramazan dışında akşam yemeğine davet edilmelidirler.
Niçin iftara davet edilip de iftarlar asıl gayesinden çıkarılsın?
Ramazan da olsa, gayrimüslimlere meselâ bir akşam yemeği verilebilir. Ama iftar değil.
Çünkü; oruç tutmayan, hatta oruca inanmayan kimseleri iftara davet etmek, iftarla da oruçla da dalga geçmekten baş bir şey değildir...
İşin bir de gülünç tarafı var. İftara davet edilen gayrimüslimler bakın ne yapıyorlar:
Sabahleyin kahvaltılarını yapıyorlar. Öğleyin öğle yemeklerini yiyorlar. İkindide de ikindi çaylarını içip ondan sonra iftar dâvetine geliyorlar.
İftar sofrasının başında, Müslümanlarla beraber birkaç dakika bir şey yeyip içmeden bekleyip Müslümanlar oruçlarını açmaya başlayınca onlar da akşam yemeğine başlıyorlar.
Şimdi bu gülünç vaziyeti, bu Müslüman millete “Yabancı misyon şefleri iftar yaptılar” diye bildirmek ne oluyor?
İftarla mı dalga geçmek oluyor yoksa Müslümanlarla dalga geçmek mi?
Ve bunun hiç vebali olmuyor mu?
Farz edelim ki, bu gayrimüslimlerden birisi iftara 5-10 dakika kala bir şey yeyip içmek istedi. Ne yapacaksınız? Adam zaten oruç tutmuyor. Yasak deyip bir şey vermeyecek misiniz?
Adam Müslüman değil ya, olur ya içki bile isteyebilir. Çünkü zaten adamın her zaman içtiği bir şey.
Değerli okuyucular! Müslüman olmayanları iftara davet etmek, “Oruç tutmuyorsun ama olsun. Gel; iftar vaktine kadar bir şey yeyip içme. Bizim yanımızda yalancıktan oruç tutuyormuş gibi görün” diyerek adamları riyâkârlığa zorlamak değil midir?
İleride, bugün bu iftar haberlerini duya duya büyüyen çocuklara, “Müslüman olmayanlarda oruç, iftar gibi şeyler yoktur” deseniz kolay kolay kabul ettiremezsiniz. Çünkü o, size değil televizyon haberlerinde gördüğü sayısız “Gayrimüslimlere verilen iftar” haberlerine inanacaktır.
Sonuç olarak, zaten İslâmî bilgiden uzak yetişen bu gençler, “Ben kaç kere gözlerimle gördüm. Müslüman olmayanlar da iftar ediyorlar. Oruç tutmasalar iftarda ne işleri var!” diyecek ve onların da bizim gibi oruç tuttuklarını zannedecektir.
Kaldı ki, Müslüman olmayan bir kimse oruç tutsa da kıymeti yok. Çünkü, iman sahibi olmaksızın yapılan ibâdet, Allah indinde geçersizdir. Önce iman sonra ibâdet...
14 asırlık İslâm tarihinde, Müslüman olmayanların iftara davet edilmesi diye bir şey yok...
Ama iftara davet yoksa da İslâm’a dâvet var. Hatta Allah’ın emri...
Peki, Allah’ın emri olan “İslâm’a dâvet” üzerinde hiç durmayıp, şimdiye kadar görülmemiş bir şeyi yani Müslüman olmayanları “İftara dâvet etmeyi” her sene ısrarla tekrarlamak hangi düşüncenin mahsulü?
Madem onları iftara dâvet ediyorsunuz, öyleyse tek kelimeyle de olsa İslâm’a dâvet etsenize!...
Hayır, onu yapmıyorsunuz. Ya ne yapıyorsunuz? Yeyip-içip, gülüp-geçip dağılıyorsunuz...
Bununla da kalsanız neyse... Gayeniz, niyetiniz ve hedefiniz neyse, bir de, “Muhammedür Resûlüllah” demeyenlere şefkat hissi taşımak gerektiğini söylüyorsunuz.
Allah Kur’an’da Ahzab sûresi 64. âyette “Kendisinin kâfirlere lânet ettiğini” bildiriyor, siz kalkmış Allah’ın lânet ettiği kimselere şefkat etmekten bahsediyorsunuz.
Ne yapmak istiyorsunuz, ne!!! Ne netice almak, bu milleti nerelere çekmek istiyorsunuz?
Değerli okuyucular! Sizleri de haddim olmayarak bu meseleleri düşünmeye dâvet etmek istiyorum..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi