Serdar Arseven

Serdar Arseven

Devlet Bahçeli... “Ülkücü” mü, “Maocu” mu?..

Devlet Bahçeli... “Ülkücü” mü, “Maocu” mu?..

Meseleyi biliyorsunuz;
MHP’nin başındaki Devlet Bahçeli; Başbakan Erdoğan’ı hedef alırken, “Etnik gruplardan söz ederken, eşinin Arap, kendisinin Gürcü olduğunu söylüyor. Eşin Arap, sen Gürcü’sün de peki oğlun Bilal ne oluyor!” demişti.
Dehşet!..
Dünkü yazımızda, koca MHP’nin başındaki zâtın zerre seviye, sorumluluk, hukuk endişesi taşımadığını ortaya koyan bu lafın hakkını verdikten sonra...
Milliyetçilik, Ülkücülük gibi kavramlarla Bahçeli’nin ilişkisini ele almıştık.
Devlet Bahçeli ve Milliyetçilik.
Devlet Bahçeli ve Ülkücülük.

Bahçeli’nin bu kavramlarla ilişkisi hakkında “kesin yargılarda” bulunmamız doğru olmaz...
İyisi, bu konudaki kararı “Camia”ya bırakmak.
İşte size, bu büyük “Camia”nın önde gelen mütefekkirlerinden Mustafa Çalık üstadın bakış açısıyla, “Ülkücü Bir Milliyetçiliğin Satırbaşları.”
Sayın Çalık, “Devlet Bahçeli ne kadar Ülkücüdür, ne kadar değildir” meselesine girmemiş elbet...
İşin bu tarafıyla ilgilenmemiş.
Onun yaptığı, ilkeleri ortaya koymak...
“Ülkücü bir Milliyetçi”nin tavrı nedir, ne olmalıdır?..
Madde madde sıralamış Mustafa Çalık...
Ben bayıldım ve istifadenize sunmaya karar verdim.
Buyurun efendim:
1) Milliyetçilik, bizler için her şeyden evvel vatanseverliktir ama şuurlu ve sorumlu bir vatanseverlik!
2) (..)Tabiattan tarihe kadar korunması gereken her türlü zenginliği tahrip yahut talan etmemektir, ettirmemektir. Bir milletin kimliği, zaman ve mekândaki derinliği kadar değer ifade eder; tarihsiz ve coğrafyasız bir kimlik iddiası, boş ve mânâsız bir hezeyandır.
3) Vatanı sevmenin sorumluluğu, icap ederse uğruna ölümü göze almaktan ibaret değildir; vatanı mamur, milleti müreffeh hale getirebilmek için daha çok yaşamaya gayret etmek ve herkesten çok çalışmayı, herkesten erken kalkmayı da göze almak ve herkesten daha iyi işler, dostun değil düşmanın bile beğeneceği kadar iyi işler yapabilmektir!
4) Milli zenginliği milletler arası markalara, milli değerleri evrensel kriterlere dönüştürebilmek, milliyetçiliğin en büyük ödülüdür.
5) Türkiye, şayet harici bir gücün fiili saldırısına maruz kalırsa, yapılacak şey tarihî ‘sicil’imizde yazıyor, ayrıca anlatmaya lüzum yok. Eğer böyle bir saldırı mevzu bahis değilse, Türk milliyetçiliği, meşruiyetini ancak daha adil ve ahlâki bir toplumsal düzen talebi ile milli hasletleri insani erdemlerle mezcetmeye dönük bir olgunlaşma çabasından alabilir. Dahili bir buhran karşısında ise milliyetçilik, sabır, teenni, tahammül, sebat ve metanet imtihanını kazanmaktır. (..)
6) Milliyetçilik, her nevi usûlsüz, kaidesiz işe tabiaten müsait “ayak takımı”nın başını çektiği lümpen bir sokak hareketi değil, medeni ve yüksek seciyeli insanların söz ve sıfat sahibi olduğu bir millet ve memleket dâvâsıdır.
7) Ya “şiddetle tepki vermek”, ya da “büsbütün pasif kalmak” dışında başka hiçbir pozisyon düşünmemek, milliyetçilik değil, yeteneksizliktir.
8) Türk milliyetçiliği, Türk’e, Türklüğe, Türk vatanına, İslâm dünyasına ve insanlığa hizmeti bütünlüklü bir felsefi anlayış haline getirmedikçe, en başta Türkiye ve Türklükten bile tecrit edileceğini kavramak zorundadır!..
9) Büyük ve medeni milletlerin milliyetçiliği, içe kapanmayı değil, dışa açılmayı, dünyaya kendi ülkesinden baktığı kadar, ülkesine de insanlığın yürüdüğü mecradan ve dünyanın gittiği istikametten bakabilmeyi gerektirir.
10) (..)Türkiye’ye milliyetçilik penceresinden bakmak yetmez; bununla beraber ve bundan daha çok, milliyetçiliğe de Türkiye’nin bütününden (veya bütünlüğü üzerinden) bakabilmeyi gerektirir.
11) Dış politika her ülke için ve tabiatı îcabı millî menfaatleri temin ve temsil mesleğidir; yâni ister istemez millî olmak zorundadır; bizim yegâne ihtiyacımız ve talebimiz bunun maharetle yürütülmesi olabilir; ayrıca ve fazladan bir milliyetçilik vurgusuna lüzum yoktur!
12) Milliyetçiliğin, fikri ve fiili programının en kuytu köşesine dahi “askerî yayılmacılık” hevesleri sokulamaz.
13) Ülkücü ve milliyetçi veya “milli ülkücü”lerin, bir hayli muğlak ve müphem bir arka plândan beslenen kimi “Baasçı”, kimi “Maocu-Ulusalcı” takımı ile aralarında bariz bir çizgi çekmeleri gerekiyor. Ne zaman başörtüsü, Kur’an kursu ve İmam-Hatip tartışması gündeme gelse küplere binen bu samimiyetsiz gruplarla aynı siyasî dil ve söylemi kullanmak, benzeri bir siyasi tavır sergilemek ne esasta (stratejik olarak) ne de teferruatta (taktik olarak) doğrudur. (..) Adını koyarak söylemeliyiz; Biz bu ülkedeki farklı etnik menşeden gelmekle beraber, etnik-ırkçı hıyanete kendini kaptırmamış milyonlarca Kürt sair vatandaşımızı, Maocu ‘ulusalcı’lardan çok daha yakın buluyoruz kendimize. (..) Hesapsız, kitapsız bir “panik atak” halinde başvurulan ve hatta bazen rıza gösterilen “geniş cephe taktikleri”nden idealist (Ülkücü) unsurlar değil, o bir avuç “kıble”si meçhul müfterî kazançlı çıkar.
14) Ülkücü milliyetçiliğin hedefi, Türkiye’de “cephe”leşmek değil, hedef olduğu “husûmet”e karşı, Türkiye’yi tek cephe haline getirecek bir azim, irade ve gayretin sahibi olmaktır.

Mustafa Çalık’ın ortaya koyduğu ilkelerle “Bahçeli”nin tavırlarını karşılaştırmak da sevgili okuyucularıma kalsın.
Okuyucularımın bilhassa “Ülkücü” olanlarına.
Referandumun kapıya dayandığı şu günlerde; kimin “Ülkücü” gibi davrandığını, kimin “Maocu Ulusalcı”larla işbirliği halinde olduğunu görebilmek, büyük önem taşıyor zira!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi