Cevher İlhan

Cevher İlhan

İktidarın stratejisi yok...

İktidarın stratejisi yok...

Referandum sürecinde, “anayasal değişiklikler”in “yeni anayasa kilidi olacağı”nın bol bol propagandası yapıldı. Peşinden başörtüsü yasağının kaldırılacağı iddia edildi.

Meclis’te uzlaşmayla kabul edilmeyip âdeta bir genel seçim gibi onca tartışma, gerilim ve yüz trliyonlarca masrafla inadına gidilen referandum meydanlarında Başbakan Erdoğan, “paket”n kabulünün “yeni demokratik sivil anayasa”nın başlangıcı olduğunu söyledi.

13 Eylül günü ve peşinden üç hafta boyunca başta Erdoğan olmak üzere iktidar partisi yöneticileri, bu taahhüdü tekrarlandı.

Ancak ne olduysa oldu, son Bulgaristan’a hareketinden önce Başbakan evvela seçim tarihi açıkladı. Ardından “yeni anayasanın yetişmeyeceğini” ileri sürdü. Meclis’te yeni anayasa için “ulaşma komisyonu” isteyen muhalefeti, “sululuk” ve “blöf” yapmakla suçladı.

Keza referandumdaki “evet” kararının başörtüsüne özgürlük yolunu açacağına dair vaadler verildi. Ancak gelinen noktada “Anayasa değişikliklerinin başörtüsünün yasağını kaldırmaya yönelik bir düzenlemenin iptalini imkânsız hale getireceği” mülâhazasıyla yine “yasağın kaldırılması için yasa çıkarılması gereği” yanlışı sürdürülmekte.

Anamuhalefet Partisi Genel Başkanı’nın “yasayla ve anayasayla kılık ve kıyafet düzenlenemeyeceğini” açıkça deklâre etmesine rağmen, Erdoğan ve grup başkanvekilleri hâlâ samimiyet sorgulaması yapıp “yasa”dan bahsetmekte…


KAFA KARIŞIKLIĞI…

Kısacası kafa karışıklığı devam ediyor. Anayasaya aykırı olarak Anayasa Mahkemesi’nin, Danıştay’ın ve şaşırtılan AİHM’nin kararlarını gerekçe göstererek hakkında hiçbir yasa olmayan başörtüsü yasağını keyfî dayatan yasakçılara yasağın “yasal olduğu”na dair malzeme veren “öğrenciye tutanak imzalatması” benzeri garâbetler yaşanıyor.

Oysa YÖK Başkanı’nın sonradan arka çıkmayıp “şapka içindi” dediği gereksiz “yazı”nın, meseleyi provoke edilerek işin yaygaraya dönüşmesine bahane edileceği; zaten yumuşama ve çözülme sürecine giren yasağın bir takın fanatik provokatörlerin de tahrikiyle daha da işin içinden çıkılmaz hale getireceği ve başörtüsü yasağının ikmasine gerekçe edilecek bir işgüzârlık olduğu, üniversite câmiasınca ikaz ediliyor.

Ne var ki daha önce işi “anayasaya değişikliği”ne kadar götüren yanlışlıkta ısrar edilmekte…

Başbakan Yardımcısı Arınç, “Türkiye’de kadınların kılık ve kıyafetleri hakkında hiçbir yasanın bulunmadığını ve başörtüsünün kanunen yasak olmadığını” ifâde ediyor. Buna karşı Meclis Başkanı, “Bu yasayla mı çözülür, Anayasa ile mi çözülür; bu çalışmalar sonunda ortaya çıkacak bir konudur” diye “yasa”ya atıfta bulunuyor.

AKP sözcüleri de sık sık “Gerekiyorsa yasa çıkaralım” demeçlerini sürdürerek, örtülü bir bilçimde “yasal yasak” uydurmasını onaylıyorlar.

Tıpkı televizyonda yasağın yasallığını “Anayasa Mahkemesi’nin gerekçesi”yle savunan milletvekiline karşı başörtülü yazarın “Yeni değişikliklere göre yine bireysel başvuru ile yine Anayasa Mahkemesi’ne gidip yasağı kaldıracaklarını” belirterek, göz göre göre yasadışı yasağı “yasallaştırma” oyununa gelmesi gibi…

Erdoğan’ın Almanya’ya hareketinden önce havalimanında bir soru üzerine başörtüsü sorunu ile ilgili, “Bu konuda yasal bir zemin gerekiyorsa, yani bu işi sağlama bağlayalım diyorsak, hemen adım atalım. Gerekli olan neyse, üç madde ile hallolacak bir şey. Hemen bu işi bitirelim. Kim samimi kim değil ortaya çıksın” diye konuşması, bunun son örneği…


BAŞKA MECRÂLARA…

Belli ki siyasî iktidar, bu hususta hâlâ bir stratejiye sahip değil. Günübirlik politik polemiklerin ortasında tezatlı “görüşler” serdediyor.

Daha üniversitelerde başörtüsü yasağı aşılmazken Erdoğan’ın son açıklamasında, “Çankaya’ya 7 sene öncesine kadar rahatlıkla herkes giriyordu. 7 sene önce bir kamusal alan literatüre sokuldu. Ondan sonra başörtülüler Çankaya’ya da alınmaz oldu. Aynı şekilde başka alanlara giremez oldu” diyerek, zaten girift hale gelen tartışmalara “kamusal alan” kavramını sokması, bunun en bâriz göstergesi.

Görünen o ki “yeni anayasa” ve “başörtüsü yasağı” için her fırsatta “toplumsal mutâbakat”ın gereğini belirten Başbakan ve iktidar partisi, tam da “demokratik sivil anayasa” ve başörtüsüne dair siyasette geniş bir uzlaşma sağlandığı sırada, meseleyi başka mecrâlara çekerek sürekli siyasî tartışma zemininde örselemekte. İnanç ve eğitim özgürlüğü önündeki perdelerin kalkması gerektiğine dikkat çekerken, yeni perdeler koymakta.

Ve bu arada olan yine inanç ve eğitim özgürlüğüne olmakta. İnancı gereği başını örten öğrencilerin eğitim hakkı gasbedilmekte. YÖK Başkanı, “Başı örtülü kız öğrencilerin üniversiteler girme ve özgürce eğitim görme sorunu hallolmuştur” diyor; ama üniversitelerin çoğunda yasak sürmekte. Öğrenciler, iki hak arasında tercihe; “eğitim hakkı”yla “inanç hakkı”nı takasa zorlanmakta…

Yazık değil mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Cevher İlhan Arşivi