Ali Eyvaz

Ali Eyvaz

Alamut Kalesi düşmedi

Alamut Kalesi düşmedi

2009 yılında Doğu Türkistan’da Uygur Türklerinin uğradığı katliam Avrupa’nın çeşitli büyük şehirlerinde yapılan gösterilerle protesto ediliyor. Berlin’de de bir yürüyüş ve miting düzenleniyor. Protesto gösterisine, Berlin Türk Cemaati, İslam Toplumu Milli Görüş, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD), Alperen Ocakları Berlin, Berlin İslam Federasyonu, Berlin Türk Ülkü Ocağı, Berlin Mehter Takımı, Türk-İdealistler Aydınlar Birliği de destek veriyor.

Ayrıca Uygurların isteği üzerine Tehdit Altındaki Halkları Koruma Örgütü’nün başkanı Tilman Zülch de gösteriye katılıyor. Ve tabi kıyamet de ondan sonra kopuyor. Zülch, “Türkler katlettikleri 2,5 milyon Ermeninin hesabını vermeli” diye konuşmaya başlayınca Türkü Kürdü bütün gurbetçiler tepki gösteriyor. Zülch, konuşturulmayacağını fark edince “bari protestocuları böleyim” sâikiyle “Türkler Kürdistan’dan çıksın” diye bağırmaya başlıyor. Kalabalığın hatibin üzerine yürüdüğünü fark eden Alman polisi kuvvetli bir tazyikle kitlenin arasına dalıp, oralarda pek meşhur olan, Tilman Zülch adındaki, bizim Baskın Oran’ın dengi bu herifi salimen dışarı çıkartıyor.

***

Bu hatırlatmayı yapmamın nedeni, uzun yıllardır yurtdışında yaşayan saygıdeğer Yekta Uzunoğlu’nun, “Diyarbakır burçlarında eşcinsel bayrağı” başlıklı yazıma katkı mahiyetiyle gönderdiği e-postadaki ilginç bilgilerdi. Bahsi geçen yazımdakileri Yekta Bey, 1985 yılında Almanya’da birçok yeşilci ve sosyal demokrat milletvekilinin de hazır bulunduğu bir toplantı sırasında Tehdit Altındaki Halkları Koruma Örgütü’nün Genel Başkanı Tilman Zülch’e üç aşağı beş yukarı söylemiş. Yekta Bey, bu kimseleri “Bunlar yeşil, pembe renkli hümanist maskeli neokolonyalistler” diye nitelendiriyor. Yekta Bey, Tilman Zülch’ün 1980’den itibaren Yezidiliği, Süryaniliği, Asuriliği, Zazalığı siyasallaştırmak için verdiği mücadeledeki başarılarından ötürü 2002 yılında Almanya Yüksek Hizmet Madalyası’na layık görüldüğünü de ekliyor.

Peki bunlar niye önemli?

Bunları her şeyden önce Yekta Uzunoğlu’nun söylüyor olmasından ötürü önemli.

Mesela Doğu Türkistan davasına duyarlık gösteren “Türk Milliyetçileri”nin bu bahis açıldığında Tilman Zülch’lerle bile gözü kapalı dayanışıyor olmaları bakımından önemli.

Aynı şekilde KCK davasında yargılananlara destek için Tilman Zülch’lerin Diyarbakır’a davet edilmesi ve onlar marifetiyle tülbentli yaşlı kadınların ellerine Gay Pride (eşcinsel olmanın gururu) bayraklarının tutuşturulmasına sebep olan “Kürt Milliyetçiler”in gözü dönmüş “dış destek arama” iştihalarının nelere yol açabileceğinin tespiti bakımından önemli.

Yekta Bey, çok uzun yıllar önce Avrupa’ya gitmiş ve halen Prag’da yaşayan memleketin yetiştirdiği nadir entelektüellerden biri. Onu bilenler biliyor. Onun dikkat buyurduğu gibi neokolonyalizm, bizim gibi ülkelerde sadece iktidarlar üzerinde değil, muhalefet etme biçimleri üzerinde de tahakküm kuruyor.

İnsanın kendisiyle, kabilesiyle veya toplumuyla, yahut başka kabileler ve toplumlar veya devletler ile çatışma, münasebet ve her türlü meşru iletişim boyutlarını tarumar eden, muhalefeti tektipleştiren yeni bir paradigmanın ağırlığı altındayız.

Akrabalar ve kardeşler arasındaki çatışma da sonuçta kaçınılmaz bir izzeti nefis mücadelesidir. Babanın oğluyla, kızın anasıyla, tâbinin egemenle çatışmasının gayri meşru çizgiler dışına çıkması hali ise, ancak taraflardan birinin harici unsurları o çatışmaya, bir çıkar birliği temelinde davet etmesiyle mümkündür.

Ne kadar mağdur veya ne kadar baskın olursak olalım yegane meşruiyet karinesi, bir vatan toprağı üzerinde verilen mücadelenin müstakilliği ile ölçülebilir. Yoksa bugün “Kürt Sorunu” diye bilinen mesele, Selçuklu Devleti zamanında Nizamülmülk’ün Siyasetnamesi’nde “Türkmen Meselesi” başlığıyla geçiyordu. Türkmenleri tepeleyen Selçuklu’nun Farisi Veziri’nin “Türkmen Meselesi”ni bir çözüme kavuşturmak maksadı ile kaleme aldıkları ne kadar gayri insani ise “Türkmenlerin Selçukilerden alacaklarını tahsil etmek gayesine hizmet ettiğini” iddia edenlerin toplaştığı Alamut Kalesi’nde Haçlılar ile yapılan ahlaksız işbirliği görüşmeleri de o kadar gayri meşru idi.

Yıllar sonra Alamut Kalesi’ndeki arşivler gün yüzüne çıkartıldığında oraya vaktiyle müracaat edenlerin kirli çamaşırları da bir bir ortaya dökülmüştü.

Ve ilan ediyoruz ki Alamut Kalesi düşmüş değildir. Burçlarında bugün Tilman Zülch’lerin oturduğu bu kale, güttüğü davada hariçten medet umanlar için orada dağ gibi durmaktadır.

Kimi zaman Kürtlere kimlik siyaseti üzerinden vaatlerde bulunmakta, kimi zaman dindarlara hangi cemaatleri ve organizasyonları provokasyoncu ilan etmelerini, hangilerini alkışlamalarını vaaz etmekte, kimi zamansa Türk Milliyetçilerine Doğu Türkistan, Çeçenistan, Bosna Hersek, Azerbaycan’da NATO dostu ve “gavur düşmanı” olmayı, buna mukabil Filistin davasında ise “Arapların bizi arkadan vurmuş olduğu” klişesine yapışıp kalmayı empoze etmektedir.

***

Yekta Uzunoğlu ve sayıları pek azalmış onun gibi birkaç kişinin ömürlerini vakfettikleri “Kürtlük” davasında neokolonyalizmi hesaba katıyor oluşu, aynı davada neokolonyalizmi sadece bir paranoya olarak görenlerle arasındaki temel çizgiyi betimliyor.



O’nu dinleyelim:

“Alexandr (von) Sternberg ,Tilma Zülch’ün 1968 yılından bu yana örgütteki (Tehdit Altındaki Halkları Koruma Örgütü) ‘sağ kolu’. Biafra faciasının (6 Temmuz 1967-13 Ocak 1970 tarihleri arasında Nijerya’nın güneydoğu illerinin Biafra Cumhuriyeti adı altında ülkeden ayrılmak istemesi sebebiyle çıkmış iç savaş) mimarlarından. Daha sonra 1969’da Filistin harekatının içine sızmak istemişler, Filistinliler ikisini de yakalayıp ellerini, ayaklarını kırıp bir tarafa bırakmışlar.

Makalenizdeki gay emsalleştirmesini okuyunca durakladım. Çünkü bu iki şahıs da gay. Alexandr Sternberg Almanya’nın en büyük Kürt sorunu uzmanı. Şimdi Mesut Barzani’nin Berlin’deki temsilcilik bürosunun sorumlusu. Ne gariptir ki Neokolonyalizmin tanıdığım tüm Legionaire’lerinin hepsi ya sapık ya da özürlü insanlar. Bunu ne S.Freund ne de Wilhelm Reich’ın bilgisiyle izah etmek mümkün.

Alexander Sternberg’in “von” olmadığını, alsında bir Rus askerinin Alman annesine tecavüzü sonucu dünyaya geldiğini mahkemede ispatlamış ve bir daha “von” lakabını kullandırtmamıştım. Bu tür sapık Legionairler temizlenince toplum da temizlenir zannetmiştim. Değil. Olay sistem olayı. Sistem değişmedikçe Cemler, Alexandrlar, Tilmanlar her zaman bir yerlerden çıkıyor, çıkartılıyorlar.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Eyvaz Arşivi