Serdar Demirel

Serdar Demirel

Mısır Müftüsü Ali Cuma’nın söyledikleri

Mısır Müftüsü Ali Cuma’nın söyledikleri

Daha önce yazmış olduğum bir dizi seri yazıyla Müslümanlarla Müslüman olmayan toplumların beraber yaşama modeline değinmiştim. Bunu, Batı’da her geçen gün artan İslâmofobiya tehlikesine dikkat çekmek, Batı’da ve Doğu’da ahlâkî paradigması güçlü bir temel üzerinde beraber yaşama modelinin mümkün olduğunu göstermek niyetiyle yapmıştım.
Aynı konuyla alakalı 22 Ekim Cuma günü Zaman Gazetesi’nin Cuma ekinde Kerim Balcı’nın Mısır Müftüsü Profesör Ali Cuma’yla yaptığı önemli röportajdan biraz gecikmeyle haberim oldu. Sayın Cuma, Yeni Ümit Dergisi’nin 9-10 Ekim’de düzenlediği sempozyumda, “Peygamber’imizin Öteki ile Yaşama Modeli” başlığında bir tebliğ sunmuş. Bu tebliğe maalesef ulaşamadım. Ancak tebliğin içeriğini konu edinen bu röportajı dikkatle okudum.
Daha geçenlerde “Hz. Peygamberin İzleğinde, Beraber Yaşama Modeline Dair” başlığıyla bir yazı yayımladığımdan konuya eğilmem elzem oldu.
Röportajda öne çıkan bazı hususları dikkatlerinize sunmayı faydalı buluyorum. Orada Hz. Peygamber’e (sas) dair dört ortak yaşam modelinden ve her yaşam modeline karşılık gelen bir ahlâk paradigmasından bahsetmiş, Sayın Cuma.
Kerim Balcı şöyle değerlendirmiş: “Dört Ortak Yaşam Modeli Siret Fıkhı Müslüman bireylerin vatandaşı veya yöneticisi oldukları devletle ve bu devlet çatısı altındaki ‘öteki’lerle kurdukları ilişkinin mahiyetini tanımlayan bir fıkıh. Ali Cuma geleneksel fıkıh kitaplarına bir alternatif sunmuyor. Onun asıl derdi farklı yönetimler altında yaşayan Müslümanların yaşam paradigmalarını tanımlayacak yeni bir model oluşturmak. Resulullah Aleyhisselam’ın hayatından derlediği dört ortak yaşam modeline yeniden hayat üflemeye çalışıyor.”
Dört modelin ne olduğunun özetini ise aynı gazetede yayınlanan Abdulhamit Bilici’nin 23 Ekim’deki yazısından aktaralım:
Birincisi, Müslümanların azınlık, çoğunluğun baskıcı olduğu ilk Mekke dönemi. Kendi topraklarındaki kötü muamele karşısında Peygamber’in yaptığı sabırla geçinme idi. Bu dönemde Peygamber, Kâbe’ye gidip putlar arasında namaz kılıyor; onlara ilişmiyordu. Onun bu tavrına rağmen bir arada yaşamayı kabul etmeyen müşriklerdi. Halbuki toplum, ona karşı ne kadar kötü olursa olsun, Peygamber onlarla yaşıyor ve sosyal rolünü oynuyordu. Cahiliye dönemindeki Mekke’de Peygamber’in şehre sığınanları koruma gibi ilkeleri olan Hılfül Fudul oluşumuna katılması gibi.
İkincisi, Müslümanlara kucak açan ve Hıristiyan bir kralın yönetimindeki Habeşistan dönemiydi. Müslümanların buradaki tavrı, onlara vatandaş gibi adil davranan topluma karşı vefa idi. Habeşistan Kralı Necaşi’nin amca oğlu başkaldırınca, Müslümanlar çok üzülmüş ve Necaşi’nin yanında savaşmak istemişti. Savaşmalarına izin vermeyen Necaşi galip gelince de sevinçlerini paylaşmışlardı. İlişkiler o kadar gelişmişti ki; Necaşi, bir oğluna Abdullah adını verdi. 50-60 sahabe hicretten sonra da orada kaldı; Zübeyr bin Avvam, iki kez Habeşistan’a gelip savaşta Necaşi’yi destekledi.
Üçüncüsü, Müslüman, Yahudi, Hıristiyan ve müşriklerin aralarındaki sözleşmeye göre yaşadığı ilk Medine dönemiydi. Yahudiler, bu sözleşmeyi ihlal edince, tarihte bir ilk gerçekleşmiş. Peygamber, onlara hakem seçme hakkı tanımıştı.
Dördüncüsü, Müslümanların çoğunluğu oluşturduğu ama yine Yahudi ve münafıkların bulunduğu son Medine dönemiydi. Vefat ettiğinde Peygamber’in zırhının bir Yahudi’de borcuna karşı rehin olması, normal ilişkilerin bu dönemde de sürdüğünün delili.
Bizim değerlendirmemiz ise gelecek yazıya kaldı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Serdar Demirel Arşivi