Kriptoların gerçek dünyası

Kriptoların gerçek dünyası

Wikileaks belgeleri üzerinden bunca tartışma yaşandı; ama bana göre en çarpıcı yazı Doğan Hızlan’dan geldi.

‘İyi bir edebiyat eseri başarılı bir kriptodur’ yazısı, aslında sadece başlığı üzerinden bile çok şey söylüyor. Hızlan, yazısının girişinde ‘Haftanızı kripto dedikoduları ile geçirdiniz, geçirdim diyemeyeceğim, iyi yazılmamış, edebiyat beğenisi taşımayan metinlere uzak durduğum için ilgilenmedim’ dedikten sonra, divan edebiyatından Peyami Safa’ya, Shakespeare’den Dostoyevski’ye kadar çarpıcı örneklerle, gerçek ‘kripto’ alanına ustaca işaret etmiş.

Şu cümlenin de altını çizelim: ‘Siyaset dünyasında kriptoları yazanlar da bellidir, muhatapları da.İş edebiyata gelince durum farklılaşır. Kriptoyu yazan bir kişidir ama muhatapları çoktur.’

***

Bu yazıdan ilham alarak söylenecek çok söz var. Dünya edebiyatında bu alanda öylesine çarpıcı örnekler var ki, dün hayranlıkla okuduğunuz bir büyük ustanın, bugün bilmem hangi gizli servisle sıkı fıkı olduğunu öğrenmeniz an meselesidir.

Mesele sadece doğrudan bir istihbarat örgütüne mensup olmak ve onun kurguladığı/yönlendirdiği alanlarda eser vermek değil elbette. Böyle bir yaklaşım olup biteni, hele de Wikileaks belgeleri ile dünyanın geldiği noktayı anlamayı imkansız hale getirebilir.

Bugün ortaya çıkan manzarayı, sadece bir istihbarat savaşı ya da siyasi bir çatışma gibi görenlerden, daha büyük bir kavrayış beklemek anlamsız. Siyasetçinin zihin dünyası, ki buna modern anlamda sosyologları ve hemen tüm sosyal bilimcileri de ekleyebiliriz, olup biteni mutlaka ‘organize’ ya da ‘örgütlü’ görme saplantısından kurtulamıyor.

***

İlk kez mi ‘kurulu düzen’e başkaldıran birileri ortaya çıkıyor? Ya da ilk kez mi birileri ‘kurulu düzen’in sarsılmaz gibi görünen kalelerini bir hamlede yerle bir ediyor? Elbette hayır. Ama ilk kez ‘kurulu düzen’e karşı birileri topyekün bir saldırı başlatıyor.

Wikileaks, bilinen tüm sadakat ölçülerini, standartları, anlayışları yok sayan, onlara dair ne varsa zihinlerden temizlemeye çalışan bir büyük değişimin habercisi aslında.

Saldırıyı düzenleyenleri, ülkeler üzerinden tarif etmeye çalışmak, Wikileaks’i herhangi bir ülkenin operasyonu gibi görmeye kalkışmak, kimse kusura bakmasın ama, dikkate alınacak bir bakış açısı olamaz. Şu ana kadar kendisiyle ilgili bir belge açıklanmayan bir ülke, yarın tam da bu operasyonun hedefi haline gelebilir. Burada bırakın bir ülke tarafından yönlendirilmeyi, tam da ülke ya da devlet dediğimiz algıya savaş açan bir durumla karşı karşıyayız.

Wikileaks, bir merkezin, tarif edilebilir bir gücün, bir sınıfın ortaya çıkardığı bir dalga değil. Dünyanın pekçok yerinde, birbirinden çok farklı gibi görünen insanların, giderek güçlenen ve etkisini hissettiren ve zamanla ortak bir bilince erişen bir hareketliliğin adı.

Karmaşık ya da tuhaf göründüğünün farkındayım. Ancak olup bitenin, bilinen model ve kalıplarla anlaşılmasının mümkün olmadığını ifade etmeye çalışıyorum sadece.

***

Wikileaks belgeleri açıklandığından bu yana kütüphaneme bakmaktan boynum tutuldu. Günlerdir göz gezdiriyorum, nihayet bir kenara üç tane kitap ayırdım. Büyük usta Chestorton’ın ‘Bay Perşembe’si, hemen yanında Wells’in ‘Açık Komplosu’. Bir de Emre Kongar’ın ‘Hocaefendi’nin Sandukası’.

Bunları neden tekrar okuma ihtiyacı hissetiğimi en kısa sürede sizlerle paylaşmak istiyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi