Mehmet Talu

Mehmet Talu

Elim bir olay Kerbelâ 2

Elim bir olay Kerbelâ 2

Hz. Hüseyin (R.A.)'in çocukluk yılları Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin otağında geçmiştir. Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin eğitiminden yetişip imanı yudumlaya yudumlaya büyüyen Hz. Hüseyin (R.A.)'in sonu da şehadet ikliminde gerçekleşmiştir. İnsanın hayatında Allah ve Resûlü'nün hükmünden başka hiç bir hükmün geçerli olamayacağını derinden kavramış olan Hz. Hüseyin (R.A.), bu gerçeğe gölge düşürenlere zerre kadar meyletmemiş; bilakis destansı bir tavırla onların önlerine dikilmiştir.

Hz. Hüseyin (R.A.), şehit edileceğini bile bile, Hakkı hâkim kılmak ve Hak davadan taviz vermemek uğruna yoluna devam etmiş ve zalimlere zerre kadar taviz vermemiştir. Kendisi, ailesi ve en sadık arkadaşlarıyla, hayatı pahasına zulme onay ve destek vermemekte onurluca direnmiştir.

Hz. Hüseyin (R.A.), hiç bir hesap peşinde koşmadan kendisini Hakk'a adayan gerçek ve örnek müslüman tipini simgeler. Bir konuşmasında: "Olup bitenleri görüyorsunuz. Dünyanın rengi değişti; tümüyle faziletten yoksun hale geldi. Yalnızca her iyiliğin tortusu kaldı. Dikkat! Görmüyor musunuz? Hak ve doğru, yerin altına gönderildi. Bilerek batıl işler peşindeler. Kötü gidişi önleyecek kimse kalmadı. Zaman, her mü'minin Allah uğrunda hakkı savunma zamanıdır. Şehid olmak istiyorum. Zalimlerle bir arada yaşamak zulmün ta kendisidir." diyen Hz. Hüseyin (R.A.)'in eyleminden, şehadetinden alınması gereken ders: "Hz. Hüseyin (R.A.) Allah'ın iradesini kendi kişisel seçimine; Hakk'a bağlılığı, hayat ve hayatın lükslerine duyulan sevgiye tercih etti. Yalnız, Hakk'ın aşığı olmakta yarar görerek hayatını ortaya koydu. Bu vakur olaydan çıkarılabilecek en değerli ders, Cihad ve Hak yolunda sabırlı, kararlı ve metin olmak gerektiğidir."

Bu bakımdan: Kerbela bir misyon, Kerbela bir felsefe, Kerbela fedakârlık ve er meydanıdır. Orada Kûfe ahalisinin dehşetli ihânetini görmekteyiz. O mübarek şehidin kanı Irak topraklarını sulamıştır. Aradan asırlar geçmesine rağmen, o topraklarda dökülen kanlar henüz diyet miktarına ulaşmamıştır.

Hicretin 61. yılında vuku bulan bu elim olay, bütün Müslümanlar için büyük üzüntü sebebi olmuştur. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin torununu ve büyük İslâm kahramanını canevinden vuranlara müslümanların iyi nazarla bakması asla mümkün değildir. Gerçekten, Sünnî-İslam dünyası, Yezid'in Kerbela'da Hz. Hüseyin (R.A.)'e yaptığını asla kabul etmezler. Hz. Hüseyin (R.A.)'i Resûl-i Ekrem (S.A.V.) Efendimizin mübarek bahçesinin nazlı çiçeği olarak tavsif ederler, her hatırlayışlarında Hz. Hüseyin (R.A.)'e yapılan zulmü tel'in ederler, yürekleri kabarır, gözleri yaşarır. Ancak bunu Şiilerdeki gibi şekilciliğe ve merasime dökmezler.

Mealesef bu elim olay siyasi bir boyut kazanmıştır. Hz. Hüseyin'in 10 Muharrem 61'de (1 Ekim 680) Kerbelâ'da şehit edilmesinden sonra Şia için bu tarih önem kazanmış ve Hz. Hüseyin (R.A.)'in intikamını alma ahdinin tazelendiği bir matem günü olmuştur. Şiilerin her yıl dövünerek, kendilerine işkence yaparak tutmaya başladıkları bu matem orucu Şii-Fatımî devletinin himayesinde devlet merasimleriyle icra edilmiş, daha sonra bu merasimler İran'da gelenek halini almıştır. Esasen dinin yasakladığı bu nevi bir matem, Şiî inancın canlı tutulmasında ve mezhep bütünlüğünün sağlanmasında önemli rol oynamıştır.

Aşûre'yi Şia'nın yas günü ilan etmesine karşılık Emevîler Kerbela faciasını unutturmak için bir vesile sayarak o günü adeta bir bayram kabul etmişlerdi. Hatta Fatımî Devleti'nin yıkılmasından sonra şenlikler dü-zenlenmiş, tatlı yiyecekler pişirilmiş ve bu konudaki bid'atların haklı gösterilmesi maksadıyla çeşitli hadisler uydurulmuştur.

Halbuki Müslümanların birlik ve beraberlik içinde olmaları gerekir. Bağdat'ın 1258 yılında Hülagü tarafından yerle bir edilmesi ve bir milyondan fazla insanın öldürülmesinin sebebi: Cevdet Paşa'nın gayet veciz bir şekilde ifade ettiği gibi, "İslam milleti, hangi mezhepte olursa olsunlar, müşriklere karşı birlik içinde olup da bunca asırlardan beri İslam'a merkezlik etmiş olan Daru's-Selam (Bağdat)'ı, muhafazaya gayret edecekleri yerde mezhep kavgaları ile uğraştılar. Neticede yerle bir olunca, meydanda ne Sünni kaldı, ne Şii."

Amerikanın körfez savaşında Bağdat'ı bombalaması, 2003 yılında işgal etmesi ve nihayet İsrail'in Gazze'yi bombalaması ve işgal etmesi yine aynı sebepten. Görüyoruz ki tarih tekerrür ediyor. Niçin? İbret alınmıyor da ondan.

Tabiatıyla; Aşûre orucunun bu elim olay ile hiç bir alakası yoktur. Aşûre orucunun bu olay ile irtibatlandırılması yanlıştır. Böyle bir niyetle oruç tutulması bid'at olur. Önemine binaen bu elîm olayı kısaca özetliyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Talu Arşivi