M. Emin Parlaktürk

M. Emin Parlaktürk

Uzak Doğu’daki Komşu

Uzak Doğu’daki Komşu

Teknolojik çağın etkisindeki modern hayatın yozlaştırdığı alanlardan biri de hiç şüphesiz komşuluk ilişkilerimizdir. Mahallemizde, sokağımızda, aynı bloktaki sitemizde, hatta yanı başımızdaki dairede tanımadığımız pek çok insana selam vermekte bile çekingenlik gösteriyoruz, çünkü bilmiyor, tanımıyoruz. Oysa, acil bir dudumda ilk kapısını çalacağımız komşularımızdır.

Buhari’de kaydedilen bir hadiste: “Cebrail bana komşu hakkında o kadar çok tavsiyede bulundu ki; ben neredeyse (Allah) komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim.“ buyuran Peygamber efendimiz, komşuluğun akrabaya eş değer yakınlıkta olduğuna işaret ediyor.

Eskiden, komşuları “namus bekçisi” olarak tarif ederlermiş. Sıkıştığında yardıma koşan, eksiği tamamlayan, ekmeği paylaşan, sırdaş olan ve dost kimliğe sahip komşular! Şimdi bunlar görünmez oldu. Hatta, kapı zilini çalarak aşure tatlısı getiren komşusuna “sen beni dilenci mi sandın? Benim buna ihtiyacım yok!” deyip üzerine kapı çarpan komşular türedi. Oysa, İslam ahlakında, Allah’a ibadetten sonra kimlere iyilik edilip hüsn-i muamelede bulunulacağı anlatılırken komşuluk da sıralanır (Nisa, 36).

Komşuluk ilişkilerimizi yeniden diriltmek ve geliştirmek bizim elimizdedir. Niyetimiz bu yönde olursa atacağımız adımlar, mutlaka karşılığını bulacaktır. Aşağıda anlatılan olay gibi, aynı binada oturup da tanımadığınız komşularla bazen uzak diyarlarda tanışarak şaşırabilirsiniz.
***
Zengin sanayici, ihracat bağlantısı için gittiği bir uzak doğu ülkesinin en lüks lokantasında yemek yerken, kulağına çarpan sesle irkildi. Biraz ilerde oturan şişman bir adam, yarım yamalak İngilizcesi ile şef garsona yaptığı siparişten sonra, Türkçe bir şeyler söyleyip gülmüştü. Hemen yerinden fırlayıp onun yanına gitti ve büyük bir heyecanla:

- Afiyet olsun! dedi. Yanılmıyorsam Türk'sünüz değil mi?

Şişman adam da oldukça şaşkındı. İnsanın kendi dininden olan, kendi dilini konuşan ve aynı değerleri paylaşan birine rastlaması, gerçekten de çok harika bir şeydi. Büyük bir sevinç içinde kucaklaştıktan sonra sanayicinin masasına geçtiler ve yeni siparişin de oraya gelmesini söyleyerek sohbete başladılar. Şişman adam, bir benzin istasyonu işlettiği için, petrol firmaları tarafından tatile gönderilmişti. Gördüğü yerleri tek tek anlatıp:

- Türkiye'de üç beş şehir gezmiştim! dedi. Burasını adım adım dolaştım. Doğrusunu istersen, bu insanları bizimkilerden sıcak buldum.

Sanayici de aynı görüşteydi:

- Tepeden tırnağa haklısın! dedi. Türkiye gerçekten de az gelişmiş. Oturup da konuşacak bir insan bulamazsın. Bu yüzden tek bir arkadaşım bile yok. Ne çevremde, ne de apartmanda. Kısmet onu buralarda bulmakmış.

Şişman adam, sanki içini okuyan yeni arkadaşına bir anda ısınmış ve kaderin bu cilvesine hayran olmuştu. Hayat boyu hasret duyduğu bir arkadaş, dünyanın diğer ucunda karşısına çıkmıştı. Üstelik aynı şehirde yaşıyorlardı. Şişman adam, bu durumu öğrendiğinde:

- Bu apaçık bir mucize! diye bağırdı. Allah bizi ayırmak istemiyor!

Ortak noktaları bu kadar da değildi. Her ikisi de, kalabalık şehirleri sevmedikleri için İstanbul'dan ayrılmış ve denize yakın bir yere yerleşmek istemişti. Yaşları da tam tamına aynıydı. Şişman adam, arkadaşının telefonlarını cep telefonuna kaydettikten sonra, adresini bir kağıda yazıp uzattı. Ve ülkeye döner dönmez görüşmek istediği için, onun da adresini almak istedi. Sanayici, şişman adamın verdiği kağıda bir göz attıktan sonra, başını uzun uzun kaşıyarak:

- Fazla uzak sayılmayız her halde! dedi. Aynı apartmanda en üst kattayım.
***
Komşularınızla tanışabilmeniz için illaki bir uzak doğu ülkesine gitmeniz gerekmiyor!...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Emin Parlaktürk Arşivi