Yaftacı, senin çocuğun hiç sıtma oldu mu?

Yaftacı, senin çocuğun hiç sıtma oldu mu?

Can Dündar, Nuri Gündeş'in kitabından cımbızlayarak yurtdışındaki Türk okullarına çamur atmasına Zaman'ın verdiği cevaplara karşı reklam sloganımıza sığınmış.


'Yaftalamadan düşünün' temalı reklam filmini seyretmemizi tavsiye ediyor. Gerekçesi de şu: "Dünkü Zaman'da hakkımdaki 'ajan gazeteci' imasını okuyunca o filmi görmüş gibi oldum. Yazanların kendi reklam filmlerini seyretmemiş olmalarına üzüldüm." Dündar, ajan imasından bile rahatsız olmuş. Peki, bu ima niye yapılmış? Çünkü kendisi, tartışmalı bir emekli istihbaratçının korsanda basılmış intibaı uyandıran kitabından hareketle, Türkiye'nin en büyük markasına, Türk kolejlerine çok ağır bir suçlamada bulunmuş. Bunu da en belden aşağı şekilde 'bir başka ülkenin ajanlığı yapılıyor' iddiasıyla gerçekleştirmiş. Çelişkiye bakar mısınız; ajanlık imasından alınganlık gösteren kişi, destansı fedakârlıklarla yürütülen bir hizmeti CIA ajanlığıyla suçlamasını savunmaya kalkıyor.

'İddiayı ortaya atanı değil, yazanı hedef almak 'caiz' midir?' diye soruyor. Dinî fetva istiyorsa müftülüğe sorsun; ama gazetecilik mesleği açısından iddiayı ortaya atanın ispatlayamayacağı ağır ithamları farklı kaynaklardan kontrol etmeden yazmak caiz değildir. Hele internette birkaç dakika ayırarak yapılabilecek bir kontrolse külliyen haramdır! 514 sayfalık bir kitabın sadece dört sayfasında anlatılanlar size neden bu kadar önemli geldi? 'Kes yapıştır'la üretilmiş ve internetteki kara propaganda sitelerinden araklanmış bölümü alıp altına imza atıyorsanız, sorumluluğu paylaşıyorsunuz demektir. Biz stajyer muhabirlerimize bile böyle öğretiyoruz. Can Dündar, Zaman'ın haberinde yer alan bilgilerle ilgili tek cümle etmiyor. Nuri Gündeş'in atıf yaptığı devlet kitabının söylenenin tam aksini ispat ettiğini örtbas etmeye çabalıyor. Zor şartlarda görev yapan bir eğitimcinin; "her ülke kendi öğretmenine sahip çıkıyor. Bizim devletimiz de bizim arkamızda dursun' sitemini çarpıtan adama iki kelam etmiyor. 'Evet, ben hata yapmışım özür dilerim' demiyor. Demagoji ile kendini kurtarmaya çalışıyor. Hakkında daha önce yapılmış suçlamaları sıralayarak 'biz şerbetliyiz' demeye getiriyor. Hiç lafı eğip bükmeye gerek yok; normal bir gazeteci, kaynağı tarafından yanıltıldığında çıkar özür diler. 'Beni değil onu suçlayın' savunması kahvehane dedikoducularının sığınabileceği bir mazerettir.

Hanefi Avcı'nın kitabıyla başlayan süreçte yeni bir kara propaganda ile karşı karşıyayız. Avcı'nın bütün çeteleri aklamak pahasına giriştiği çaba Gündeş'le sürüyor. Onun kitabına da sanki birileri ekleme yapmıştı. Hatta Alper Görmüş kitabın ilk bölümündeki Ergenekon'la ikinci bölümdeki Ergenekon'un birbirine tam zıt şekilde yazıldığını ispat etmişti. Şimdi Gündeş'in kitabında internetten kes yapıştırla üretilmiş 4 sayfa çıktı. Bakalım sırada kim var?

Can Dündar ve servis arkadaşlarına şunu söylemek istiyorum. Sizin hiç çocuğunuz senede birkaç defa sıtma oldu mu? Evinize giren palalı hırsızlardan dolayı eşiniz psikolojik sorunlar yaşadı mı? Kıt kanaat geçindiğiniz maaşın 6 ay gecikmesinin ne demek olduğunu bilir misiniz? Üniversiteyi yeni bitirmiş 22 yaşındaki kızınız, haritada yerini bulamadığınız ülkelere gitmek için gönüllü olduğunda yüreğiniz ürkek bir kuş gibi çırpındı mı? Türk okullarında görev yapan öğretmenler bunları yaşadı; yaşıyor. Herkes bu fedakârlıkları yapamayabilir, gönül meselesi... Anlamayabilirsiniz de... Hiç olmazsa iftira atmayın. Atılan iftiralara çanak tutmayın. Çok mu şey istiyoruz, bu kadarı bile sizin için fazla mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi