M. Emin Parlaktürk

M. Emin Parlaktürk

Dil Özgürlüğü ve Kürtçe

Dil Özgürlüğü ve Kürtçe

Bu "dil" tartışması, doğrusu beni "dilhûn" ediyor.
Gerçekten içim kan ağlıyor.
Üstelik bu tartışmanın bilinçsizce sürdürülmesi, gelecek kaygılarımı da artırıyor.
Aslında bir "tartışma"dan çok, bir "hesaplaşma"ya dönüşmesi beni daha çok endişelendiriyor.
Halk deyimiyle; "dediğim dedik, çaldığım düdük" tekerlemesine dönüştü bu iş.
Bir inatlaşma, bir restleşme ve giderek bir başkaldırı provası yapılıyor adeta.
Karşılığında verilen tepkiler, uygulanan kanuni yaptırımlar ve açılan adli davalar sebebiyle de gelsin mağdur ve mazlum edebiyatı!..
Dil meselesini ortaya atanların almak istedikleri sonuç ta bu olmalı.
Ve bu sonuçla yeniden beslenerek, yeniden güçlenerek dünya kamouyona çıkmış olacaklar!
***
Dil, Allah'ın insana doğuştan verdiği bir nimet, bir kaabiliyettir.
Ayrıca, özgürce kullanılması dini bir haktır.
Çağdaş hukuk sisteminde de evrensel bir insan hakkı olarak tanınmıştır.
Herkes ana dilini öğrenir ve konuşur.
Bundan dolayı kimse ayıplanamaz, kınanamaz.
Bu hakkından mahrum bırakılamaz.
Bu konuda herkes müttefik ve hemfikirdir.
Ama tartışmalara bakıyorsunuz, hiç de öyle değil!
Taraflar konuşurken sanki aynı şeyleri söylüyorlar gibi gözüküyor ama sonuçta hedeflerin farklı olduğu ortaya çıkıyor.
Hedefler farklı, niyetler bozuk ve konuşmalar gayrı samimi olunca, sonuç da alınamıyor.
Muhtemelen bu belirsizlik, 12 Haziran genel seçimlerine kadar devam edecek gibi gözüküyor!.
***
Çok kültürlü, çok uluslu, çok dilli ülkelerin bulunduğunu biliyoruz.
Bunlardan mesela Avustralya'yı örnek verelim.
Uzun süre kaldığım Melbourne (Melburn)'da ve gezdiğim bu ülkenin diğer şehirlerinde ortak resmi dil ingilizce olmasına rağmen, 72 milletten herkes kendi dilini rahatlıkla konuşabiliyor, öğrenebiliyor, yazabiliyor.
Hiçbir sorun yok!
Ama devlet kurumlarında, belediyelerde, resmi muamelelerde ortak dil olarak herkes ingilizceyi kullanmak zorunda.
Devletin resmi tabelalarında ingilizce dışında bir ibareye rastlayamazsınız.
Belediyeler de öyle.
Ama özel mekanlar, ticari müesseseler gibi yerlerde tabelaların farklı dillerle yazıldığını görebiliyorsunuz.
Yine mesela, çok dilin konuşulduğu Sovyetler Birliği'nde Rusça'dan gayrı 24 dilin konuşulduğunu biliyoruz.
Ama Rusça bilmeyen bir Allah'ın kulu yok!
Sık sık gittiğim AB ülkelerinde de durum bundan farklı değil.
Hiç kimse, bir başkasını etnik dilini öğrenmek ve konuşmak zorunda değildir.
Başka dili konuşanlara karışmaya hak sahibi de değil!
Ama herkes, resmiyette ve devlet kurumlarında ortak dili konuşmak ve öğrenmek zorunda ve mükellefiyetindedir.
***
Osmanlı döneminde de resmi dil Türkçe yani o zamanki adıyla "Osmanlıca" idi.
Ama halk, her dili, her lehçeyi konuşurdu.
İnsanlar, ne Kürtçe konuştu diye tahkir edilirdi, ne Arapça, ne Boşnakça ne de Arnavutça...
Ne kadar dil varsa, insanlar kendilerini istedikleri dille ifade edebilmelidir.
Şayet bu konuda bir engel, bir mahrumiyet, bir zulüm varsa, bu ortadan kaldırılmalı ve bunlara sebep olanlar mutlaka cezalandırılmalıdır.
Ama onlarca etnik kökenin yaşadığı bir ülkede, ortak dil dışında bir etnik kimliğin dilini resmiyete sokarak dayatmaya çalışmak; ülkeyi kargaşaya, çatışmaya ve bölünmeye kadar götürecek acı sonuçlar doğurur.
Üstelik, diğer etnik gruplar olan Araplar, Rumlar, Abazalar, Çerkezler, Boşnaklar..vs., onlara da bir hak kapısı açmış olur.
Herkes kendi dilini "devlet dili" yapmaya kalkışırsa, bunun altından kalkılabilir mi?
Netice ıolarak, "ortak dil" dışında "etnik bir dil"e resmiyet talebinin "özgürlük"le bir ilgisinin olmadığını DTP'liler bilmelidir.



Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Emin Parlaktürk Arşivi