Serdar Arseven

Serdar Arseven

Ramiz Ongun bir cevap yazmış ki!..

Ramiz Ongun bir cevap yazmış ki!..

Şuna kesinlikle inanıyorum ki, Türkiye’nin “güçlü”, “dengeli”, “yapıcı” bir MHP’ye ihtiyacı var.
MHP, bugünkü haliyle değişen şartların çok gerisinde kalmış bir parti. Ve… Açıkça görülüyor; MHP yönetimi çağın ne kadar uzağında yaşıyorsa “tabanı” o kadar “atılım” heveslisi.
Böylesine dinamik bir tabana, bugünün rüzgâr önünde yaprak misali savrulup duran “Yönetim”i hiç mi hiç yakışmıyor.
Bakın nasıl savrulma?.. Hayır, Anasol-Me koalisyon döneminden bahsetmiyorum.
Bugünün MHP yönetiminden durumu bütün boyutlarıyla ortaya koymaya kâfi iki misal: Bir: Ülkücü tabanın dikkatle takip ettiği “hassas” medya organlarından bir bölümüne tıpkı Genelkurmay’ın yaptığı gibi “akreditasyon” uyguladı Bahçeli ekibi. Basın toplantısında Ülkücülere sülale boyu söven “Militan Sol” gazetelerin temsilcilerini baş köşede ağırlarken, topluma mesaj verebilmesine imkan sağlayacak medya organlarını kapı dışında tuttu.
Biz bunun ne kadar yanlış bir tavır olduğunu, MHP’nin bu kafayla bir yere varamayacağını yazdık diye ne hakaretler işittik… Sonra, bunca hakaretin ardından, bu arkadaşlar tuttu “akreditasyon” uygulamasından vazgeçti!..
Peki kardeşim, derdin neydi?.. Niye yaptın, niye vazgeçtin?.. “Hata”nı mı anladın?..
Tam da seçimlere gidiyorken, böyle bir “hata” yapılır mı?.. Bu akılları size kim veriyor?..
İşte, misal iki: MHP yönetimi, camianın en önemli isimlerinden Ülkü Ocakları Kurucu Başkanı Ramiz Ongun’u “ihraç” yani “partiden atma” talebiyle “Disiplin”e vermez mi!..
Bu da Yüksek Askeri Şura yöntemi; “Disiplinsizlik gerekçesiyle ihraç!..”
Neymiş disiplinsizlik dedikleri…
Efendim; Ramiz Ongun Referandum’da “evet” diyeceğini açıklamış…
Bu tavır “töre”ye aykırıymış!..
Ah bu “töre” dedikleri;
Zamanında MHP’li Devlet Bakanı Sadi Somuncuoğlu’nun başına neler getirmişti!..
“Ya arkadaş” diyeceksin; “Referandum’daki hezimetin ardından Ülkücüleri bir araya getirip ‘barış’ ilân eden ben miydim?..”
MHP’nin şöyle ayağı yere basan, tutarlı politikalar üretmesi çok mu güç!.. Onu niye yaptın, bunu niye yapıyorsun?.. Ramiz Ongun’un “Disiplin”e sevki kime kazandırır?.. MHP’ye ne kazandırır?.. Bir camia büyüğünü dışlamanın ve O’nu sevenleriyle birlikte “Parti”den uzaklaştırmanın kime ne faydası var?..

Bunları söyleyince “MHP düşmanı” oluyoruz!..
İyi, ben “MHP düşmanı”yım…
Ramiz Ongun’ları MHP’nin binbir zahmetle seçim kazanmış belediye başkanlarını “şutlayanlar” ise “MHP dostu!”

Hah, işte tam da şimdi önüme bir açıklama düştü.
Sayın Ramiz Ongun, Bahçeli’ye cevap veriyor…
Şöyle birkaç bölüm:
-İstişarenin yok hükmünde olduğu, tek kişilik despotizmi yaşayan ve ne yazık ki kimliği yok edilmiş bir MHP’nin hiçbir zaman üyesi olmadım.
-Benim üyesi olduğum MHP, önce insana saygılı, ülküdaşlarını muhabbetle kucaklayan, emanet aldığı fikre, ülküdaşlarına ve hedeflerine sadık olan bir MHP’dir.
-Makyavelizmi strateji, yalanı ve iftirayı yöntem olarak seçmek hiçbir zaman Türk Milliyetçiliği’nin şiarı olmamıştır.
-MHP’nin ve Ülkü Ocakları’nın varlığının en önemli saiki, Türk Milleti’nin fikrî ve ahlâkî değerlerini mevcut ve gelecek nesillere öğretmek ve yaşamaktır. Ülkücülerin tek şiarı vardır: “Türklük bedenimiz, İslamiyet ruhumuzdur!... Bahçeli bu yolu saptırmıştır!..”
-Strateji ve yöntem bir fikir hareketinin özünün ifade ve icra tarzıdır. Bahçeli ve seçtiği çalışma arkadaşları, ülkücü bir fikriyatın sahipleri olamazlar.
-Türk kurultaylarından nefret eden,
-Erciyes’ten utanan,
-Yayla şenliklerinden kaçan,
-Sağ partilere baştan beri şüphe ve suçlamayla yaklaşarak sol partilere baba yadigârı muhabbeti besleyen,
-Ulusalcılık çizgisindeki partilere vagon olmaya çalışan,
-Sol siyasi figürlere yelken açan,
-Hıristiyanlık propagandası ve misyonerlik örneği “KÜÇÜK EV” dizisini, faydalı ve güzel bir dizi olarak bu millete hatırlatan,
-Bugüne kadar ülkücülüğe ve ülkücülere olan bir muhabbetin ifadesi olarak anılacak, bayraklaşmış bir söz, fiil veya tavrın sahibi olmayan fakat, “Ecevit’ten çok şey öğrendim” diyerek mensubiyetini ifşa eden,

İşte böyle uzayıp gidiyor… Son derece sert bir açıklama.
Mağdur edilmişse de, “Bu kadar ağır yazmasaydı” diyesi geliyor insanın ama…
“Ama”sı var işte!.. “Ama”sı var!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi