Erdoğan, Arap sokağındaki değişimin lideri

Erdoğan, Arap sokağındaki değişimin lideri

Arap sokağı isyan etti. Yemen’den Mısır’a, Tunus’tan Suriye’ye kadar bir değişim talebi var.
İnsanlar, onurları için ayaklanmış durumda.


Teokratik bir diktatörlük, savaş için değil, hem kendileri hem çocukları için daha iyi bir yaşam talebiyle ölüm pahasına meydanları dolduruyorlar.

Yılların değişmesi mümkün görülmeyen düzenlerini sarsıyorlar.

Paris’ten Kahire’ye 250 yıl gecikmeyle gelmiş bir devrim bu.

Devrimin aracıları Twitter, El Cezire, Facebook ama modeli bence Türkiye.

Ancak Cumhuriyet Devrimleri’ni toplumla barıştırmış olan Türkiye bu.

Siz ister beğenin ister beğenmeyin, AK Parti’nin, Tayyip Erdoğan’ın Türkiyesi, Arap sokaklarına olmak istedikleri hedefi gösteriyor.

Batı’nın insanlık tarihine malolmuş değerlerine sahip çıkan ama kendi değerlerine ve tarihine de unutmayan bir yaklaşım bu.

İslamla demokrasinin birlikte varolabileceğinin, bunu yaparken toplumun refahını artırabileceğini gösteren bir model.

Daha önemlisi, işsiz, umutsuz, çaresiz Arap gencine, Mübarek ve Usama Bin Ladin dışında bir seçenek olduğunu gösteren bir model.

Arap gencine sesini duyurmak için beline bomba bağlayıp masum insanları öldürmek dışında da yollar olduğunu gösteren bir model aynı zamanda.

Amerika’nın her yıl milyarlarca dolar harcayıp mücadeleye çalıştığı dinci terörü kökten halleden de bir rejim.

Mısır meydanlarında Ahmedinejad veya Bin Ladin’in mesajları haykırılmıyor, Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşması hayranlık ve saygıyla dinleniliyorsa, bu yüzdendir.

Türkiye, bölgenin makus talihinde tarihin yazacağı bir rol oynamıştır.

Demokratik Türkiye, Mısır’da doğru yerde durarak inancı şiddete alet eden Usama Bin Ladin ve benzerlerinin elinden en güçlü kozlarını almıştır.

Çünkü söyleyecek bir sözü var bugün.

Umarım, Berlin’den Paris’e Avrupa başkentleri AK Parti ve Erdoğan’ın bu rolünü ve bu rolün önemini fark eder.



Uluç’a yakışmadı

Gecede 20 bin lira karşılığı erkeklerle birlikte olduğu manken arkadaşına sahip çıkmıştı

Hıncal Uluç.

Dün hiç tanımadığı bir kadın hakkında ağır bir yazı kaleme aldı.

Özellikle kocasını hedef alarak.

Ben de tanımazdım, tanıyanlar çiftin ayrılmak üzere olduğunu, genç kadının evine hiç uğramadığını söylüyor.

Ya da kocası hala bir ilişkiyi kurtarmaya çabalıyordu, küçük bir çocuğun hatırına.

Önce çocuğunun annesini kaybetti, sonra Türkiye’de her türlü cinsel özgürlüğü savunmaktan tutuculuğa savrulmuş bir gazetecinin lincine uğradı.

Kısaca iki kez yıkıldı.

Oğluna büyüyünce Hıncal Uluç’un yazısını göstermez herhalde.

Ahlak kuralları elbet hepimiz için önemlidir ama ‘Ölenin arkasından konuşulmaz’ diye de bir atasözümüz var.

En azından toprağa verildiği gün.



Şeytani Melek ve Komünist

Doğan Grubu’nun en başarılı işlerinden biri bence.

Geniş kitlelere hitap eden eserleri bulup basıyorlar.

Konu seçerken ideolojik de davranmıyorlar.

Kapıları herkese açık.

Şimdi Nedim Gürsel’in son romanını basmışlar.

Usta yazar, Nazım Hikmet’in hayat hikayesini konu seçmiş kendine. Göremediğimiz ‘güzel günlerin’ habercisi Nazım Hikmet’e atfetmiş romanını Gürsel. Yakın tarihimize meraklı herkes gibi keyifle okuyacağıma inanarak heyecanla çevirmeye başladım sayfalarını...



YÖK Başkanı’na soruşturma

Yargı bağımsız ve tarafsız diyorlar sonra.

Cumhurbaşkanı ile yolsuzluk davası kararının altına imza atan Sincan Ağır Ceza Mahkemesi, Ankara Cumhuriyet Başsavcısı’nın görüşüne karşı çıkmış ve YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan hakkında soruşturma açılmasına karar vermiş.

Neden yine başörtüsü.

Özcan İstanbul Üniversitesi’ne yazdığı yazıyla anayasa ve kanunları ihlal etmiş meğerse.

Şimdi ‘Yargıyı ele geçiriyorlar’ gürültüsünün gerçek nedenini daha iyi anlarsınız herhalde.

Geçsin de kurtulalım yahu...

Hep vesayetçilerin elindeydi, biraz da halkın eline geçsin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi