M. Emin Parlaktürk

M. Emin Parlaktürk

Teokratik Dikta Heveslileri-2

Teokratik Dikta Heveslileri-2

"İslam dini hayata karışmaz, karışmamalıdır" diyenler, bu dine sadece ruhani hayatı düzenleyen bir inanç sistemi olarak bakıyorlarsa haklılar.
Hıristiyanlık başta olmak üzere Budizm, Brahmanizm... gibi dünya dinleri, bu tür inancın ürünüdürler.
Bu yüzden onlarda "ruhani liderlik" vardır.
Bu dinlerde, maddi dünyaya ait bir sistem bütünlüğü göremezsiniz.
Dünya nizamıyla, insan yönetimiyle, devlet işleyişiyle ilgili hükümler, bu dinlerde yoktur.
Öğretileri, daima kozmik aleme, manevi düşünceye, ruhi dünyaya yöneliktir.
Ama İslam dini, hem dünya hem ahiret hayatıyla ilgili hükümleri ve düzenlemeleriyle onlardan ayrılır.
İslam, insanın maddi ve manevi dünyasına hitap eder, sosyal, ekonomik ve hukuki emir ve yasaklarıyla insanın dünyasını da ahiretini de inşa eder.
***
Şimdi soralım:
Peygamberler niçin gelmişler ve onlara kimler neden karşı çıkmışlardır?
Bütün Peygamberlerin ortak çağrısı şudur:
"Biz Allah'ı Rab (terbiye edici, eğitici, hayat düzenleyicisi) olarak tanıyor, sadece ona itaat edilmesini söylüyor, bunun dışındakileri reddediyoruz."
Buna direnenler de diyorlardı ki, "Hayır, insanları ancak biz yönetir, biz eğitiriz. Güç ve hakimiyet bizdedir. Kararı biz veririz. Başka otorite tanımayız."
Şeddadlar, Semudlar, Nemrudlar, Firavunlar, Ebu Cehiller ve benzerleri tarih boyunca hep bu yüzden Peygamberlere karşı çıktılar.
Onlar, hükmetmede, karar vermede, yönetimde, siyasette, eğitimde, ekonomide..vs. iktidarlarına ortak istemediler.
Peygamberlere karşı geldiler.
Böylece iman-küfür, tevhid-şirk mücadelesi başladı.
İnananlar kurtuldu, inkarcılar helak oldu.
Bugün de, dünyamızda aynı düşünceyi hayata hakim kılan zihniyetler, yönetimler, idareciler mevcuttur.
Bunlara göre, "Allah'ın dünya hayatında (haşa) sözü geçerli değildir.
O gökte oturmalı (!), bu dünyaya karışmamalı, insanların hayatına, yaşantısına müdahale etmemelidir.
İlahi hükümler, dini emir ve yasaklar bizleri bağlamaz, biz yaşantımızda özgürüz" demektedirler.
Dün olduğu gibi, bu düşünceye sahip bu günün zalimleri de, kendi heves ve emelleri doğrultusunda insanları böyle yönetmektedirler.
Allah'ın kullarını, adeta kendi kulları gibi görüyorlar...
***
Bir önceki yazımda, okuyuculardan birinin söylediği "siyasetin, din adamlarının hakimiyetinde olmaması gerektiği" düşüncesine gelince; eğer bu, İslamın dışındaki dinlerin "ruhani liderleri" için söylendiyse doğrudur.
Çünkü İslamdan gayrı dinlerin; siyasetle, ekonomiyle, hukukla, sosyal hayatla ilgili düzenlemeleri yoktur. Dolayısıyla, onların din adamlarının dine dayandırarak söyleyecekleri bir şeyleri de yoktur.
Eğer din adına bir şeyler söylüyorlarsa da bu ancak kendi düşünceleridir.
Bu sebeple onların, mesela siyasete ait sözleri, sanki o dinin görüşüymüş gibi algılanması yanlış ve yanıltıcı olur.
Nitekim, batıda papazlar, keşişler, rahipler, rahibeler...bu amaçla dünya işlerine karışmaya, kendi düşüncelerini devlet yönetimlerine din adına dayatmaya başladıkları için reform ve rönesans sürecine girildi.
Bu din adamları, dini istismar ederek, din adını kullanarak, kendi kendilerine din dışı görüşler ortaya koymaya başladılar.
Batıdaki "teokrasi" denen şey de budur.
Teokrasi'nin, Allah'ın gönderdiği gerçek din ile alakası yoktur.
Aksine, din adına hareket ettiğini iddia eden hahamların, rahiplerin kendi görüşleriyle insanları yönetmesinin adıdır.
Çünkü onlar, Allah'ın vahyini bıraktılar, dünyevî çıkarları doğrultusunda yaşayıp dini istismar ettiler...
Kaynağı dine dayanmadığı halde, dinin adını kullanarak her şeye burunlarını sokmaya başladılar...
İlahi hükümleri, emir ve yasakları göz ardı edip heva ve heveslerine, azgın nefislerine uydular...
Hem kendileri saptılar, hem de halkı saptırdılar.
Tevrat, Zebur ve İncil'in bozulmasının başlıca sebebi de, bu din adamlarının kendi görüşlerinin, din yerine geçmesi idi.
Kur'an'daki (Tevbe:29-31, 34; Maide:77-82 gibi) ayetler, bu duruma işaret eder:
Yahudilik ve Hıristiyanlık bu yüzden Allah'ın dini olmaktan çıkmış, hahamların, keşişlerin, rahip ve rahibelerin, yani din adamlarının dini haline gelmiştir.
Bu yüzden, vahyin orijinali bozulmuştur.
***
Peygamberlere gönderilen gerçek din, zamanla din adamları tarafından tahrif ve tağyir edildiği için Allah Teala yeni bir Kitap, yeni bir Peygamber göndermiştir.
İşte, siyaset, sosyal hayat, ekonomi vs. dünya düzenlemeleri Allah'ın gönderdiği vahiy doğrultusunda değil de, ondan bağımsız ve bağlantısız din adamlarının kendi söz ve fiilleri doğrultusunda yönlendirilmeye ve yönetilmeye başlanırsa ve üstelik din adına bu yapılıyorsa, bunun adı bidattır, sapıklıktır.
Buna karşı çıkmak, Allah'ın dinine inanan her dindarın görevi olmalıdır.
Gelecek yazımızda bu konuya nokta koymaya çalışacağız inşaallah.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Emin Parlaktürk Arşivi