Serdar Demirel

Serdar Demirel

Unutmayın; hukuk size de lâzım olur!

Unutmayın; hukuk size de lâzım olur!

“Beraat-i zimmet asıldır.” Mecelle’de teyid edilmiş bir hukuk kuralıdır bu. (Mecelle, md. 8) Yani, aksi isbat edilinceye kadar insanların bireysel ve toplumsal anlamda suçsuz kabul edilmesi kuralı. Ceza hukukunun temeli buna dayanır.
Bu, İslâm’ın en temel hukuk prensiplerindendir. Aslı vahye dayalı bu öğreti, bütün peygamberlerin vurguladığı ortak bir noktadır da. Bunu tamamlayan bir başka hukuk kuralı daha vardır, o da; “suçun şahsiliği” prensibidir. Bu hukuk normu da dinen sabittir.
“Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenmez.” (En’âm: 164)
“Ve şu günden sakının ki; kimse kimsenin cezasını çekmez (borcunu ödemez), kimseden fidye kabul edilmez, hiç kimseye şefaat (aracılık, iltimas) fayda vermez, bir taraftan yardım da görmezler.” (Bakara: 123)
Aslı vahye dayanan; “beraat-i zimmet asıldır” ve “suçun şahsiliği” ilkeleri, beşer hukuk sistemleri tarafından da esas kabul edilmiştir. Nedeni de; hem fıtrata uygun, hem de adaletin gereğini sağlama özelliklerinden kaynaklanmaktadır.
Müslümanlar, omuz omuza durdukları kardeşleriyle olduğu gibi muhalifleriyle de anlaşmazlıklarını bu zeminde çözmek durumundadırlar, sınırı aşmamalıdırlar. İnançlı birisinin bu prensipleri çiğnemesi ise ondaki kişisel zaafa delâlet eder.
Bir dindar, bir ithamla karşı karşıya kaldığında suçu isbat edilene kadar masum kabul edilir. Dindar olmayan kişi de aynı muameleyi görür, görmelidir. Dindar câmianın bir ferdi bir suç işlediğinde, o suç kendisini bağlar, câmiayı değil. Bu, dindar olmayanlar için de geçerli bir kuraldır, çifte standarda yer yoktur. Teori budur, pratiğin de böyle olması gerekir.
Hz. Ali’den rivâyet edilir. Mısır’a tayin ettiği vâlisine nasihatta bulunur, adaletli olmanın altın kurallarını hatırlatır. Der ki vâlisine: Bir kişi, bir gözü avcunda şikâyetçi olarak gelirse, sakın ola ki karar veresin!.. Olabilir ki; şikâyet ettiği kişinin iki gözü bir avcunda olsun..
İtham edileni dinlemeden, ona kendisini müdafaa hakkı vermeden ne gerçeği ortaya çıkarabilirsiniz, ne de adaleti tesis edebilirsiniz. Hüseyin üzmez olayı da bu bağlamda ele alınmalıdır. Olayın tâ başından beri, yukarıdaki prensipler çizgisinde bir duruş sergileyen Vakit, kim ne derse desin, kendisine yakışanı yapmıştır. “Suçu varsa bedelini öder, yok masumsa eğer, ilahlara kurban vermeyiz!” duruşu, ilkeli bir duruşun gereğidir, daha fazla ne yapılabilir ki?..
Ama, maalesef mütedeyyin câmiayı hedef seçmiş insanların böyle bir duyarlılıkları yok. Onları bağlayan aşkın bir güç olmadığı için de çok sık çifte standart örnekleri sergiliyorlar. Medyaya baktığınızda bunu açıkça görebilirsiniz.
Aslında mesele bir Hüseyin üzmez meselesi değildir. Keşke onunla sınırlı olsaydı! öyle olsaydı, işi bu kadar büyütmezlerdi zaten. Son gelişmeleri yakın tarih perspektifinden etüd ettiğimizde, “dindar insanlar yine psikolojik bir çıkartmayla karşı karşıyadır..” hükmüne varıyoruz. AK Parti’yi kapatma hamlesine uygun toplumsal zemin oluşturma gayretleri bunlar..
Olayın siyasete müdahale etme yönünü görmeyen kimi safdiller de haberin kaynağına bile bakmadan hükümlerini vermiş durumdalar. Haberin yayımlandığı ilk günlerde, genelde mütedeyyin kişilerin okuduğu haber sitelerinde, konuyla ilgili okur yorumlarına baktım. Azımsanamayacak sayıda okur, haberi, malûm medyanın ele aldığı gibi kubullenmiş ve itham edilen kişiye lânet yağdırmışlardı.
İnanın, çok şaşırdım. Sebebi de yukarıda anlattığım İslâmî ve hukukî prensiplerin böyle bir tepkiye izin vermemesinden dolayıdır.
Bunlar ne çabuk unuttular 28 Şubat döneminde yaşananları! Son dönemlerdeki darbe girişimlerini de mi hatırlamıyorlar? Jakoben laiklerin mütedeyyin kitleyi siyasetten tecrit etmek, onların haklı taleplerini azaltmak için neler çevirdiklerini de mi bilmiyorlar? Bu gerçekler insanı en azından teennî ile hareket etmeye sevkeder; değil mi?
Laikliği din karşıtı konuşlandırmış medya kalemşörleri, konuyla ilgili yaptıkları yorumlarda, Müslümanları özür dileyici pozisyona iterek, dindarlığın direnç noktalarını zayıflatma mücadelesi veriyorlar.
Son olarak, bu olayın üzerine mal bulmuş mağribi gibi çullanan vefâsız ve muhteris bir kalem, ahlâk dersi vermeye kalkıp; “İyi ki dönmüşüm..” başlıklı bir yazı döşenmiş, koca bir câmiayı kusmuklarıyla kirletmeye çalışabilmiştir. Şecaat arz ederken merd-i kıpti sırkatin söylermiş ya, o misâl..
Hani derler ya; ‘Hukuk herkese lazım..’ diye. Bıçkın kalem erbabına hatırlatmak gerek, hukuk bir gün size de lazım olur, unutmayın!


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Serdar Demirel Arşivi