Nereye Payidar, nereye çıkmaz bu yol bir yere!

Nereye Payidar, nereye çıkmaz bu yol bir yere!

Timur Selçuk söyler, biz kendimizden geçerdik.

CHP’nin içinde debelendiği duruma bakınca bu şarkıyı hatırladım.

Bir parti, terör örgütü kurma iddiasıyla yargılanan insanlarla daha ne kadar içiçe olabilir.

Kendi içinde bu kadar belaltı yollara başvuran bir siyasi hareket, rakiplere neler yapmaz.

Bakın bir haftada olanlara...

Odatv baskını ve soruşturması, CHP yönetimin eski genel başkana yönelik bir komplonun parçası olduğunu bütün çıplaklığıyla ortaya koydu.

Bu fotoğrafa bakınca, Varan1’in kimler tarafından hazırlanıp dolaşıma sokulduğunu bulmak zor olmasa gerek.

Parti değil, kaset üretim merkezi mübarek.

Kasetle tasfiye olanların bir bölümü şimdi belaltı yollarla karşılık veriyorlar. CHP’ye yönetiminin bir bölümüne yakın bir site, genel merkezde eşcinsel ilişki iddialarını gündeme taşıyor.

Bu arada Odatv’de yine CHP’li bir yöneticinin oğlunun cinsel eğilimiyle ilgili bilgiler çıkıyor.

Bu bilgiler Kurultay süreçlerinde nasıl kullanılmıştır ancak tahmin edebiliyoruz.

Ancak, partinin genel fotoğrafı benzerlerine sadece filmlerde rastlanacak bir görüntü veriyor.

Bu da Türkiye’nin anamuhalefet partisi.

Peki, adayları kim?

Ergenekon davasında sorgulanmış, sanık olmuş, yapının göbeğinde yeralmış isimler.

Onlara yer açmak için çırpınan yönetim, Baykal’ı aday yapmamak için tezgah kuruyor.

Bu kadarı tesadüf olamaz dedirten bir tablo bu.

Baykal’ın devrilmesinde başrolü oynayan Doğan medyasında da tatlı bir telaş var.

Baykal’a yönelik komplonun odağında bir Hürriyet yazarının olması insana pek tesadüf gibi gelmiyor açıkçası.

Bir partinin bir bankayla içiçeliği böylesi bir kirlenmeye yolaçıyor açıkçası.

CHP, yönetiminde bulunduğu bankadan tamamen çekilmeden bu kirli savaş sona ermez gibi geliyor bana.

Geçmiş ilişkilere bakınca bu gerçek bütün çıplaklığıyla ortaya çıkıyor.

Kanallara dağıtılan ve dağıtılmak istenilen milyonlarca dolara bakınca insan değirmenin suyunun kaynağını da görebiliyor.

Yazık, çok yazık.



Ali Babacan’la sohbet

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ile bir grup gazeteci önceki gün öğlen yemeğinde bir araya geldik.

Babacan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün anlatımıyla, ‘Babasından kız ister gibi’ istenip siyasete kazandırılan bir isim.

Bugün kişiliği, performansı, her türlü skandaldan, yanlıştan uzak duruşuyla her görüşten insanın saygı duyduğu bir isim.

Çok genç yaşta siyasete atıldı ve kritik görevlerde bulundu.

Dünya ekonomik krizin pençesinde kıvranırken krizin Türkiye’yi teğet geçmesinde onun payı büyük. Babacan’ın başarı sırrı bence şu iki gerçekte yatıyor:

- Her türlü popülizmden uzak duruyor.

- Bakanlığını kendi şirketini yönetircesine, belki daha fazla bir hassasiyetle yönetiyor.

Bir örnek vereyim.

Babacan, Amerika’dan döndükten sonra 2 yıl Melih Gökçek’e ekonomi konusunda danışmanlık yapmış.

Aralarında bir hukuk var.

Ancak AK Parti iktidar olduktan sonra, Ankara Belediyesi’ne bir kuruş devlet desteği yapılmamış, eski borçları her yıl gelirlerinin yüzde 40’ı kesilerek tahsil ediliyormuş ve Ankara’nın doğalgazı özelleştirildiğinde BOTAŞ’a olan borcunun öncelikle tahsili konusuyla ilgili yasaya konulmuş.



İnce ince takip

Özrü kabahatinden büyük diye bir deyim vardır. CHP Milletvekili Muharrem İnce’nin durumu tam da bu.

İklim Bayraktar’ı cevaplarken ‘AK Partili yöneticiyi değil, önemli bir yandaşı izletiyordum. Arabayla alıp götürdüm ama haber yapmadı’ demiş.

Anlaşılan İnce, kendi görüşlerine ters fikirler savunan bir gazetecinin özel hayatına ait bir bilgi elde etmiş veya ettiğini sanmış.

Lokantada yemek yiyen her kadın ve erkeği sevgili ilan et, sonra da Hüseyin Üzülmez zihniyetini kına.

Bu da çağdaş erkek yaklaşımı.

Daha vahimi hafiyelik yap, gazeteciyi takip et, bastırtmaya çalış.

Şahane, biz de onlar Ankara’da memleket meseleleriyle uğraşıyor sanıyorduk, hep uçkurla uğraşıyorlarmış.

Demiştim, parti değil komedi dükkanı diye...



Zafer Mutlu’ya kimse karşı çıkamazdı

28 Şubat andıçlarıyla ilgili olarak o gün gazeteye kimi yöneticiler direndiği için çağrıldığım iddiası var.

Birincisi, Zafer Mutlu çok güçlü bir yayın yönetmeniydi, elbette fikir bazında karşı çıkışları dinlerdi ama karar verdi mi, uygulanırdı.

O nedenle kimsenin onun söylediğine itiraz etmesi mümkün değildi.

Beni gazeteye yollaması olsa olsa daha iyi sayfa yapma yeteneğimden kaynaklanmıştır.

Her önemli olayda benim mutlaka yazıişlerinde olmamı isterdi zaten.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi