Mehmet Talu

Mehmet Talu

Eşyayı tabiatında bırakmak 4

Eşyayı tabiatında bırakmak 4

Bir hoca efendi camide vaaz etmektedir. Konuşmasında cemaati uyarıcı, uyandırıcı, biraz da mevcut hali tenkit edici sözler söyler. Konuştukları özetle şudur:

"Ey cemaat! Görüyorum ki; yalancılık, sahtekârlık, adam aldatma, memleketimizde aldı yürüdü. Verilen sözler yerine getirilmiyor. Hırsızlık kol geziyor. Hak ve hukuka riayet edilmiyor. Çocuklarımızda edep ve terbiye kalmadı. Koca koca adamlar ahlaksızlık yapıyorlar. Açık-çıplak çoğaldı. Zinalar arttı. Bunlar müslümanlığa sığmaz. Biz müslümanlara hiç yakışmaz."

Cuma günü yapılan bu vaazda, Camide bulunanlar arasında o zamanki tek partinin taraftarları da vardır. Nedense, hoca efendinin bu konuşmasından alınmışlar, burunlarından solumaktadırlar.

"Sen misin bunları söyleyen! Memleketi, Devleti ve Hükümeti sen kötü gösterirsin ha! Biz de sana gösteririz!" diyerek şikâyet ederler.

Mahkemeye çağrılan hoca efendi şaşkındır. Çünkü, görevi gereği vaaz ederek müslümanları ikaz etmiştir. Yaptığı şey; cemaatini; daha temiz, daha ahlaklı, daha emniyetli ve daha huzurlu bir hayat yaşamaya davet etmek, olmuştur. Ama, şikayetçilere göre; hoca efendi bu söyledikleriyle suç işlemiştir. Cezasını çekmelidir.

Mahkemeye getirilen hoca efendiye Hâkim, niçin bu konuşmayı yaptığını, neden hakaret ettiğini sorar:

- Hakim bey! diyerek savunmasına başlar hocaefendi.

- Ben bundan sonra vaazlarımda diyeceğim ki: Ey Millet! Birbirinizi aldatın, kandırın, sahtekârlık yapın! Yalan söyleyin! Verdiğiniz sözleri tutmayın! Hırsızlık yapın, çalın, çırpın! Hak ve hukuk da neymiş, diş geçirebilen olabildiğince zulmetsin! Çocuklarınızı edepsiz ve terbiyesizce yetiştirin! Ahlaksızlık artık serbest! Zina, fuhuş, tecavüz önünüze ne gelirse..." derken, Hakim'in sabrı taşar ve hocanın sözünü keserek:

- Hoca! Ne diyorsun sen? Neler saçmalıyorsun? Böyle konuşulur mu hiç? Aklını mı yitirdin sen?!" diye çıkışır. Bunun üzerine, Hoca efendi şikâyetçilere doğru işaret ederek:

- Hakim bey! Bu adamlar demek ki, benim böyle konuşmamı istiyorlar ki şikayet etmişler! der ve konuşmasını sürdürür:

- Oysa ben, sizin de takdir edeceğiniz gibi, müslümanları hırsızlığa, soysuzluğa, ahlaksızlığa karşı uyardım, onları dürüst olmaya davet ettim, hak ve hukuka çağırdım.

Hoca bunları konuşurken yüreğinden gelen iman aşkıyla duygularına hâkim olamaz, ağlamaklı bir hal alır.

Onu ağlatan, insanların kalplerinin katılaşması, manevi dünyalarının kararması, edep ve ahlak ilkelerine duyarsız hale gelmesidir.

Hâkim, hoca efendiyi çok iyi anlamıştır ve ilk celsede kararını vererek:

- Hocam berat! Sizi buraya kadar boşuna yorduk, lütfen bağışlayın bizi, der ve şikâyetçileri bir güzel haşlayarak evlerine gönderir...

Bunu niye anlattık. Prof. Dr. Orhan Çeker'e gösterilen tepkileri görünce aklıma geldi. Bu değerli bilim adamı, demek ki hoca efendi gibi konuşmalıydı!

Prof. Dr. Orhan Çeker'in, fikirleri ve görüşleri yüzünden mahkemeye verilmek istenmesi fikir hürriyetine aykırıdır. O'nun aleyhinde bir medya linç hareketi oluşturulmak istenmesi bir tür terördür.

Fakat en çok üzüldüğümüz, YÖK'ün, Rektör'ün ve özellikle Diyanet'in Sayın Çeker'e sahip çıkmaması oldu. İşin traji-komik tarafı Diyanet'in bu konuda taraf olmasıdır. Yeni Diyanet Başkanı da Prof. Dr. Orhan Çeker'i tenkit etmiştir. Yani açık saçık dekolte kıyafetler tecavüze yol açmazmış, Prof. Dr. Orhan Çeker haklı değilmiş. Aman ya rabbi! Ne günlere kaldık!..

Bir kısım çağdaşlar, ilericiler, militan ateistler Prof. Dr. Orhan Çeker'i elbette tenkit edebilirler. Fakat Diyanet'in doğru konuşan Prof. Dr. Orhan Çeker'e cephe alması gülünçtür. Diyanet, bu konuda iki şey yapabilirdi:

1- Susmak...

2- Ya da çok ciddi ve vakarlı bir üslupla dekolte kıyafetleri, açık saçıklığı tenkit etmek... İkisini de yapmamıştır, yapamamıştır.

Fakat biz seni biliyor ve tanıyoruz muhterem Orhan kardeşimiz! Sizi tebrik ediyoruz. Söylediklerine tümüyle katılıyoruz, acı gerçekleri haykırmaya devam et!

Tecavüz sadece kadına değil insanlığa ve ALLAH Teâlâ'ya karşı işlenen ağır suç ve günahlardandır. Tabii ki, çıplaklık, teşhir ve cinsel tahrik, hiçbir zaman ne tacize ne de tecavüze mazeret ve gerekçe olarak gösterilemez. Ancak çıplaklığın, tahrik edici teşhirin, tacize veya tecavüze sebep olduğu da bir vakıadır. Sebepler göz ardı edildiğinde ne kadar gerçekçi davranmış oluruz?

Bir kadın tahrik edici giyinirse, taciz veya tecavüz çirkinlikleriyle karşılaşması sürpriz olmaz. Tahrikten sonra şikâyet etmesi makul değildir. Elbette işlenen suç son derece iğrençtir. Lakin bu suçun işlenmesinde dekolte gibi açık giysi ve tahrik edici kıyafetler giyen kadının da etkisi küçümsenemez.

Çünkü bilindiği gibi elektrik, sade bakır veya alüminyum telden verilmez. Bakır veya alüminyum telin üzeri izole edilip kablo haline getirilir, bir nokta bile açık bırakılmaz. Aksi takdirde elektrik çarpar. Bunun gibi kâinatta hiçbir varlık gösteremezsiniz ki zarfsız, kabuksuz ve yapraksız olsun. O halde Müslime ve Mü'mine bir hanım da kablosuz, zarfsız, kabuksuz ve yapraksız olamaz. Tesettürlü olması gerekli bir noktası bile açık olamaz... Aksi takdirde elektrik çarpar. Onun kablosu, zarfı, kabuğu ve yaprağı da ALLAH Teâlâ'nın emrettiği tesettürdür.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Talu Arşivi