Serdar Demirel

Serdar Demirel

Hugo ve ‘Live It Up’ kompleksi

Hugo ve ‘Live It Up’ kompleksi

Ülkemizin derinlerinde yatan bir aşağılık kompleksine ışık tutan iki gelişme geçen hafta birbirine paralel zaman dilimlerinde yaşandı. Malatya’da kitap okuma rekoru denemesi ile 2011 Eurovizyon Şarkı Yarışması’ndan bahsediyorum.
Televizyonlarda yer aldığı için görmüş olmanız lazım. Malatya İnönü Stadı’nda toplanan yaklaşık 22 bin kişi, “kitap okuma rekoru” denemesi için aynı anda 20 dakika kitap okudu.
Malatya Valiliği, İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve NT Mağazaları işbirliği ile yapılan bu denemede, aynı anda aynı yerde toplanan kalabalık, Victor Hugo’nun ünlü Sefiller romanından ‘Garip Bir Yolcu’ adlı bölümü sunucu eşliğinde hep bir ağızdan yüksek sesle okuyarak rekor denemesini gerçekleştirdi.
Kitap okumayı teşvik etmek için yapılan bütün çalışmaları, biz, takdirle karşılarız. Çünkü biz; “Oku” emriyle nâzil olmuş bir Kitab’a inanırız. Bizim inandığımız Kitap’ta, başka hiçbir kutsal kitapta olmayan “Kalem isminde bir sûre” ve o sûrenin girişinde “Kalem’e ve kalemin yazdıklarına and içen” bir âyet de vardır.
Medeniyetimiz bir yazı ve okuma medeniyetidir. Kâğıdı, kalemi ve okumayı yüceltmiş bir milletiz aslında. “Rabbinin adıyla oku!” ilahî emrini toplumsal hayatımızda ihya etmek bu yüzden aslî görevlerimizden birisi olmak durumundadır.
Ama Malatya gibi Anadolu’nun önemli muhafazakâr bir şehrinde bunu toplumsallaştırmak üzere okuma rekoru kırma girişimi kendi medeniyet dayanaklarımızdan bağımsız olarak, 1985 yılında ölmüş Fransız şair, yazar ve devlet adamı Victor-Marie Hugo üzerinden yapılnca, doğrusu çok garipsedim.
Kitap okumayı teşvik etmek takdire şâyandır, eyvallah. Okuma eylemini farklı dünyalara açılmak amacıyla geniş perspektiften ele almak da önemlidir. Ancak sembolik toplumsal bir okuma eylemini rekor kırmak ve tarihe not düşmek üzere tertiplerseniz eğer, bunu hayli zengin olan öz değerlerinizle ilintili yapmanız gerekmez mi?!..
Kompleksli hâli pûr melâlimizi resmeden diğer hâdise ise, Almanya’nın ev sahipliğini yaptığı Eurovision Şarkı Yarışması’nda Türkiye’nin finale kalamayarak elenmesi. Bu yarışmada Türkiye’yi Yüksek Sadakat grubu, İngilizce seslendirdikleri ‘Live It Up’ şarkısıyla temsil ediyordu.
Türkiye’nin elenmesine doğrusu üzüldüğümü söyleyemem. Türkçe değil de neden İngilizce şarkı? Ülkenin zengin kültürünün İngilizce taklit bir şarkıyla temsil edilebileceğini kimse savunmasın!
Olayın siyasi boyutunu bir tarafa bırakarak söylüyorum: Yüksek Sadakat grubu birinci olsaydı eğer, ödülü, onları ne kadar iyi taklit ettiği için almış olacaktı. Başarısız olması da, bunu iyi beceremediğini gösterir, o kadar.
Bir şarkı kendi kültürünü temsil ederek dereceye giriyorsa anlamlıdır. Yoksa İngilizce konuşmayanların İngilizce bir şarkıyla temsili, zavallı bir taklit girişimidir. Orijinali orada temsil edilirken taklit girişimlerin saygı uyandıracağını ummak kompleksimizin derinliğine işaret eder sadece.
Malatya’daki rekor denemesi girişiminde kendi medeniyetimize ait özgün bir eserden yahut Cumhuriyet döneminin toplumun ortak algısını yansıtan bir edebi metinden bir parça okumak yerine Hugo’yu seçmek de aynı şeydir.
Bu aşağılık kompleksinin artık aşılması gerekmektedir. Bu kompleks Türkiye’nin özellikle de son yıllarda içine girdiği özgüven tazeleme süreciyle daha fazla sırıtmaya başlamıştır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Serdar Demirel Arşivi