Mehmet Emin Genç

Mehmet Emin Genç

Dua her güzelliğin başıdır

Dua her güzelliğin başıdır

Değerli dostlar, başta siyaset olmak üzere gündem çok yoğun. Bu yoğunluk hepimizin üzerinde çeşitli olumsuz etkiler bırakıyor. Başta stres olmak üzere; yorgunluk, unutkanlık, halsizlık, isteksizlik ve benzeri yorulduğumuza işaret olabilecek tezahürleri birlikte yaşıyoruz. Bütün bu olumsuzluklardan kurtulabilmek ve dingin ve güvenli limanlara sığınabilmek için çıkış yolları edinmişmisiniz. Biz Müslümanlar için çıkmış, kuşkusuz yüce Yaratıcının gösterdiği yollarda olacaktır. O da bize kalb-i selim olmayı, ihsan üzere bulunmayı, bütün ibadetleri aksatmadan yapmayı ve geçmişe hayıflanmamayı öğütlüyor. Bizi, kendimize dönmeye yöneltiyor. Nitekim Yüce Mevlamız Bakara suresinde: Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad olurlar. (Bakara Suresi, 186) buyuruyor.

Peki, siz en son ne zaman dua ettiniz? Bu soruya farklı cevaplar verilebilir ama ortak nokta herkesin bir şekilde dua ettiği olacaktır. İnsanlar elbette her yerde, her ortamda, istedikleri her şey için Rabbimiz olan yüce Allah'a dua edebilirler. Allah iman edenlerin her ortamda dua edebileceklerine, Kendini zikredebileceklerine aşağıdaki ayetlerle dikkat çekmiştir: Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru." "Rabbimiz, şüphesiz Sen kimi ateşe sokarsan, artık onu 'hor ve aşağılık' kılmışsındır; zulmedenlerin yardımcıları yoktur." "Rabbimiz, biz: "Rabbinize iman edin" diye imana çağrıda bulunan bir çağırıcıyı işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla birlikte öldür." "Rabbimiz, elçilerine va'dettiklerini bize ver, kıyamet gününde de bizi 'hor ve aşağılık' kılma. Şüphesiz Sen, va'dine muhalefet etmeyensin." Nitekim Rableri onlara (dualarını kabul ederek) cevab verdi: "Şüphesiz Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden bir işte bulunanın işini boşa çıkarmam…" (Al-i İmran Suresi, 191-195)

Atalarımız yer-gök dua ile ayakta durur derler. Biz de bunca sözden ve öneriden sonra dua ya dönelim. Ellerimizi ve gönüllerimizi açıp bakalım neler dökülecek dilimizden. Ama isterseniz Kainatın Efendisi, gözümüzün ve gönlümüzün nuru, kainatın fahr-i ebedisi Hz. Muhammed Mustafa (sav) e dönelim ve O’nun fem-i muhsininden dökülen bazı güzellikleri yüreğimizde yaşamaya gayret edelim.

Büyük sahabelerde İbnu Abbas (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav)'in geceleyin namazdan çıkınca şu duayı okuduğunu işittim:

"Allahım! Senden, katından vereceğin öyle bir rahmet istiyorum ki, onunla kalbime hidâyet, işlerime nizam, dağınıklığıma tertip, içime kâmil iman, dışıma amel-i sâlih, amellerime temizlik ve ihlâs verir, rızana uygun istikâmeti ilham eder, ülfet edeceğim dostumu lutfeder, beni her çeşit kötülüklerden korursun.

Allahım, bana öyle bir iman, öyle bir yakîn ver ki, artık bir daha küfür (ihtimali) kalmasın. Öyle bir rahmet ver ki, onunla, dünya ve ahirette senin nazarında kıymetli olan bir mertebeye ulaşayım.

Allahım! Hakkımızda vereceğin hükümde lütfunla kurtuluş istiyorum, (kurbuna mazhar olan) şühedâya has makamları niyaz ediyorum, bahtiyar kulların yaşayışını diliyorum, düşmanlara karşı yardım taleb ediyorum!

Allahım! Anlayışım kıt, amelim az da olsa (dünyevî ve uhrevî) ihtiyaçlarımı senin kapına indiriyor (karşılanmasını senden taleb ediyorum). Rahmetine muhtacım, halimi sana arz ediyorum. (İhtiyacım ve fakrım sebebiyledir ki) ey işlere hükmedip yerine getiren, kalplerin ihtiyacını görüp şifâyâb kılan Rabbim! Denizlerin aralarını ayırdığın gibi benimle cehennem azabının arasını da ayırmanı, helâke dâvetten, kabir azabından korumanı diliyorum.

Allahım! Kullarından herhangi birine verdiğin bir hayır veya mahlûkatından birine vaat ettiğin bir lütuf var da buna idrakim yetişmemiş, niyetim ulaşamamış ve bu sebeple de istediklerimin dışında kalmış ise ey âlemlerin Rabbi, onun husûlü için de sana yakarıyor, bana onu da vermeni rahmetin hakkında senden istiyorum.

Ey Allahım! Ey (Kur'ân gibi, din gibi) kuvvetli ipin, (şeriat gibi) doğru yolun sâhibi! Kâfirler için cehennem vaat ettiğin kıyamet gününde, senden cehenneme karşı emniyet, arkadan başlayacak ebediyet gününde de huzur-ı kibriyana ulaşmış mukarrebîn meleklerle, (dünyada iken çok) rükû ve secde yapanlar ve ahidlerini îfa edenlerle birlikte cennet istiyorum. Sen sınırsız rahmet sahibisin, sen (seni dost edinenlere) hadsiz sevgi sahibisin, sen dilediğini yaparsın. (Dilek sahipleri ne kadar çok, ne kadar büyük şeyler isteseler hepsini yerine getirirsin.)

Allahım! Bizi, sapıtmayıp, saptırmayan hidâyete ermiş hidâyet rehberleri kıl. Dostlarına sulh (vesilesi), düşmanlarına da düşman kıl. Seni seveni (sana olan) sevgimiz sebebiyle seviyoruz. Sana muhâlefet edene, senin ona olan adâvetin sebebiyle adâvet (düşmanlık) ediyoruz.

Allahım! Bu bizim duamızdır. Bunu fazlınla kabul etmek sana kalmıştır. Bu, bizim gayretimizdir, dayanağımız sensin.

Allahım! Kalbime bir nur, kabrime bir nur ver; önüme bir nur, arkama bir nur ver; sağıma bir nur, soluma bir nur ver; üstüme bir nur, altıma bir nur ver; kulağıma bir nur, gözüme bir nur ver; saçıma bir nur, derime bir nur ver; etime bir nur, kanıma bir nur ver; kemiklerime bir nur koy!

Allahım nurumu büyüt, (söylediklerimin hepsine bedel olacak) bir nur ver, (söylenmeyenleri de kuşatacak) bir nur daha ver!

İzzeti bürünmüş, onu kendine alem yapmış olan Zât münezzehtir. Büyüklüğü bürünmüş ve bu sebeple kullarına ikramı bol yapmış olan Zât münezzehtir. Tesbih ve takdîs sadece kendine layık olan Zât münezzehtir. Fazl ve nimetler sâhibi Zât münezzehtir. Azamet ve kerem sahibi Zât münezzehtir. Celâl ve ikrâm sâhibi Zât münezzehtir." (Tirmizî, Daavât 30-3415)

Gerçekten de dua müiminin silahı ve özüdür. Onsuz ne ibadet, ne de huzur ve saadet düşünülebilir. Her güzelliğin kaynağında dua vardır ve olmalıdır. Duaya açılan gönülle Mevla arasındaki perdeler kalkar. Dua bir kalpten başka bir kalbe ulaşan ilahi bir köprü demektir. Köprülerini yeterince sağlam ve muhkem inşa etmeyenlerin yolsuz ve yurtsuz kalması kaçınılmazdır. Atalarımız da yer-gök dua ile ayakta durur demişlerdir. Zaten duanın büyük gücünden mahrum kalmak akıllı insanın işi değildir. Başta anne-babamıza, yakın akraba ve dostlarımıza ve de kendimize dua ederken, bizden bir Fatiha ve de hayır dua bekleyen Rahmet-i Rahmana emanet ettiğimiz kabir ehlini de ihmal etmemek gerekir.

Dualarınız makbul, sa’yiniz meşkûr olsun… Yüce Mevla yar ve yardımcınız olsun inşallah… Âmin…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Emin Genç Arşivi