Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Osmanlılarda fetih aşkı

Osmanlılarda fetih aşkı

Peygamber Efendimiz’in İstanbul’un “Bir gün mutlaka” fethedileceğine ilişkin hadisi yüreklere düşer düşmez, yürekler tutuştu...
Osmanlı Devleti o heyecandan doğru...

Daha aşiret seviyesinde iken rotasını bulmuş, şanlı serdarı Gündüz Alp’in önderliğinde doğusundan girdiği Anadolu’nun batısına yönelmişti.

Batı’da Peygamber müjdesi vardı, Bizans vardı: Hedef zaten Bizans’tı.

Hedefin Bizans olduğu o kadar belliydi ki, aşiret, Ahlat çevresinde dinlenip soluklandıktan sonra, hiç tereddütsüz Bizans’a yöneldi.

Her fert yayından fırlamış bir ok gibiydi...

Kader ki, Aşiret Reisi Gündüz Bey bu yolda öldü... Dört erkek evlat bıraktı geriye: Sungur Tekin, Gündoğdu Bey, Ertuğrul Bey ve Dündar... (Dündar sekiz-dokuz yaşlarındaydı).

Gündüz Bey’in hatunu Hayme Ana (Devlet Ana) eski Türk geleneklerine uygun biçimde dizginleri eline aldı. “Ak Saçlular Meclisi”ne danıştıktan sonra, başsız kalan âşirete baş bellemek için, önce en büyük oğlu Sungur Tekin’i çağırdı: “Seni aşiretimize bey yaparsak, bizi nereye götüreceksin?” diye sordu.

“Geriye” dedi Sungur Tekin, “eski topraklarımıza döneceğiz, ekeceğiz, biçeceğiz, geçinip gideceğiz.”

Sungur Tekin’in tüm ufku geçimle sınırlıydı. Ama bu kadarı devletin temeline yüreğini koyan “Devlet Ana”yı (Türbesi Domaniç ilçemizin Çarşamba köyündedir, Ankara’nın Haymana ilçesi de onun adından ad almıştır) tatmin etmemişti. Bu kez Gündoğdu Beyi çağırdı ve aynı soruyu ona da sordu. Yaklaşık aynı cevabı aldı. Onun da ufku ağabeyi kadardı.

Bu kez ortanca oğlu Ertuğrul’u çağırdı. Tek değişik cevap da ondan geldi: “İleriye gideceğin Ana” dedi Ertuğrul, “deryayı (Denizi=Boğazı) geçeceğiz ve devlet olacağız!”

Ertuğrul’un ufku Bizans’ı kuşatacak kadar genişti. Cevabı Peygamber müjdesi (fetih müjdesi veren meşhur Hadis) kokuyordu. Karar çıktı: Ertuğrul, Kayı Aşireti’ne “Bey” oldu: “Hadi bizi devlete götür!”

Bunu kendilerine yapılmış bir haksızlık sayan iki ağabeyi aşiretin yarısından fazlasını alıp geriye döndüler. Onlardan hiçbir tarih bahsetmiyor. Muhtemelen Moğol ordusundan kaçma çapaçullara çarpılıp şehit olmuşlardır.

İleriye, Bizans’a doğru gidenleri ise, bütün dünya tarihleri, Osmanlı Devleti’nin kurucuları olarak selamlıyor. Bizden de onlara selam olsun!



Hem Osman Gazi, hem de Orhan Gazi dönemlerine baktığınızda, adımların Bizans’a doğru atıldığını rahatlıkla görebilirsiniz.

Söğüt ve Domaniç çevresine kök salan Osman Gazi, öncelikle İznik’i feth ile Bizans’ın böğrüne hançer gibi saplanıyor...

Orhan Gazi Bursa’yı fetheder etmez, Rumeli’ye asker geçirerek Bizans’ın Avrupa yolunu kesiyor: Kuşatma artık fiilen başlamıştır. Bizans’ın iç işlerine karışıyor, hatta hanedan değiştiriyor.

Yıldırım Bayezid Bizans’ta, şimdiki Cibali taraflarında bir mahalle kurulmasını sağlıyor. Böylece Bizans içten de kuşatılıyor.

Yıldırım’ın oğulları arasında taht kavgaları yaşanırken, Bizans, Osmanlı muhasarasından kurtulamıyor. Fırsatını bulan Bizans’ı zorluyor: Bu zorlayışta pek tabii siyasi, askerî, ekonomik ve sosyal sebepler de vardır, ama temel amaç, Peygamber müjdesini gerçekleştirmektir.

Sultan II. Murad bile dünya gözüyle fethi görebilmek aşkına tahtını geleceğin “Fatih”ine bırakıp en anlamlı, en verimli çağında Manisa’ya çekiliyor.

“Feth-i Mübin”in kendisine değil, oğluna nasip olacağı kulağına fısıldanmış, bunun bir an önce gerçekleşmesi için tahtını feda etmiştir.

İstanbul müjde şehir, Fatih müjde insandır. Kadr u kıymet bilmek lâzım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi