Serdar Arseven

Serdar Arseven

Ya AK Partili olsaydı!..

Ya AK Partili olsaydı!..

AK Partili vekillerden birinin Atatürk’e hakaret ettiğini, Anıtkabir’i ti’ye aldığını ve bütün bunların da görüntülü olarak kamuoyunun dikkatine sunulduğunu düşünsenize...
Yer yerinden oynar.
Sırf “kılık kıyafet özgürlüğünden yana” birkaç kelimecik sarf etti diye, Konya Milletvekili Hüsnü Tuna’ya yapılanları hatırlayın.
Ve tabii...
AK Parti’nin Tuna’yı “cezalandırmak” mecburiyetinde bırakıldığını...
Yine,
Meclis’te üniformalı Atatürk fotoğrafının kaldırılmasını ve yerine sivil Atatürk’ün asılmasını espriyle karışık talep etmesinden dolayı, Adıyaman Milletvekili Hüsrev Kutlu’ya ne hücumlar yapıldığını...
Ve yine partisinin “ceza” uygulamak mecburiyetinde bırakıldığını...

Şimdi...
Bir CHP’li...
Partinin ağır topu...
Koca Genel Sekreter... Hâl ve hareketleriyle partiyi temsil salahiyetine sahip bir adam çıkıyor ve Hazret-i Peygamber’e saldırıyor.
Hac ibadetiyle de aklı sıra alay ediyor.
Mevzuyu biliyorsunuz...
Hacca gitmek isteyen bir partili, kendisinden yardım talep edince:
“Bakarsın Muhammed (!) seni bırakmaz” diyor, bu zat...
“Hacca gidip de ne yapacan?
Paraları Araplara mı kaptıracan!”
Camianın önemli isimlerinden Mustafa Sarıgül’ün değerlendirmelerini okudunuz:
“İçimizdeki Danimarkalı” başlığına müsait ifadeler kullanıyor, önder Sav için.
önder Sav...
Herhangi bir CHP’li değil;
Partisi seçim mağlubiyetine uğradığında, kızgın CHP’lilerin karşısına çıkıp hesap verme...
Yani...
Baykal yerine tepkilere hedef olma görevini üstlenmişti.
Genel Başkan’ın ve tabii mevcut CHP yönetiminin de zihniyetini yansıtıyor, öyle bir zat.
Vakit, zaman zaman “İşte CHP’nin din düşmanlığının belgesi” der de...
“CHP karşıtlığı”na yorulur hani...
Peki, bu ne?
Sav’ı Vakit mi konuşturdu?
O, Vakit’in adamı mı?
Parti içine, Vakit tarafından, “CHP’nin din düşmanı olduğu izlenimi doğsun” diye mi sokuldu?
Şu hâle bakın:
önder Sav, çıkıp “Ben büyük saygısızlık ettim. O değerlere inanmasam da, hakarete hakkım yok” diyeceğine;
“Orada kamera olduğunu fark etmedim. Bilseydim öyle konuşmazdım” savunmasında!!!
özre bak,
Kabahatten de büyük!
Hele Deniz Baykal’ın lafı...
O da sinirlenmiş,
Ve
“Daha dikkatli konuşmalı” demiş!!!
Yani;
“CHP’nin din karşıtı olduğunu böyle ele vermesi büyük hataydı!” algılamasına ne kadar da müsait bir “tepki.”
Efendim,
Bunca laftan sonra,
Müsaadenizle başa dönelim.
Bir AK Partili, “Atatürk’e hakaret etmiş olsaydı...”
Hele hele,
Pozisyonu itibariyle AK Parti’yi bağlayabilecek biri...
Anıtkabir’e gideceğini söyleyen bir AK Partiliye:
“Gitme... Bakarsın Kemal seni bırakmaz!” deseydi...
Yer yerinden oynamaz mıydı?!.
Ve AK Parti o yöneticisini “cezalandırmak” mecburiyetinde kalmaz mıydı?!.
Evet,
Şimdi bekliyoruz.
CHP, bu zatı cezalandırmak için, disiplin mekanizmasını harekete geçirecek mi?
Bekliyoruz.
Geçirdi, geçirdi...
Geçirmemesi hâlinde,
Vakit’in bugüne kadarki bütün ilgili haberlerinin altına imza atmış olur!..
Ve...
“Hâlâ CHP” diyen yüzde 20’lik kitlenin en az yarısı...
Bugüne kadar göremedikleri CHP gerçeğini tam olarak kavramış olur!..
YENGEME RAHMET, YALçIN TURGUT AĞABEYE
SABIRLAR DİLİYORUM
Eşsiz sanatıyla,
Umur görmüşlüğünü gözler önüne seren hâl ve hareketleriyle, kalbimde özel bir yere sahip olan sevgili Ağabeyim Yalçın Turgut Balaban’ın, Hanımefendilerini kaybedeli iki haftayı aşkın zaman oluyor...
Ve, bu süre içinde kendisinden uzak bir yerde bulunmak mecburiyetinde olan ben, bir telefon açıp “Rahmet” ve “Sabır” dileğimi iletmedim.
“İletemedim” demiyorum;
İletmedim...
Zira “Telefon sesinden hiç hoşlanmıyorum. Nedendir bilmem, her telefon çalışı ben de kötü haber alacakmışım hissini uyandırır” demişti.
Aklımın bir köşesinde bu sözleri de var.
Ben de, telefondan hoşlanmıyorum.
Bir süredir, onun yanına gidip sarılmak,
Ve acısını “dijital sesle” değil de,
“Serdar, sen beni gerçekten anlayabiliyorsun. Cenazeme gel ve sonrasında beni bana ait olmayan özelliklerle anmak isteyenlere fırsat verme” cümlesine yüklü “samimiyet”in kuvvetiyle...
“Sabırlar” dilemek istiyordum,
Olamadı.
Ve böyle giderse en az iki hafta daha olamayacak.
Bu saatten sonra telefon edip, “kötü haber hissi” uyandırmak istemiyorum.
Daha fazla gecikmeme de içimi tırmalayıp duran o his izin vermiyor.
Yanına varacağım güne kadar,
En sıcak yol olarak, bu mektubu seçiyorum.
Yüce Mevlâ’m; yengeme Rahmet, size sabırlar ihsan etsin...


Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi