Serdar Arseven

Serdar Arseven

Fethullah Gülen, Türkçe Olimpiyatları, Kemalizm!..

Fethullah Gülen, Türkçe Olimpiyatları, Kemalizm!..

“Cemaatten” bazı arkadaşlar arayıp, “Hadi beraber gidelim” deyince, ver elini Türkçe Olimpiyatları.
¥
Türkü-şarkı, dans faslına pek rağbet etmedim.
Bir Kazak “kızcağız”, kıvrak dansı ile kitleyi coşturuyorken, ben az ötedeki “stant”larda, dünyanın dört bir yanından gelen gençlerle sohbeti tercih ettim.
Özellikle Japonya, Malezya ve Mısır stantları ilgi çekiciydi; oradaki “Türkçe âşıkları”na bu “camia”, “okullar”, “Türkiye” hakkında neler düşündüklerini sordum.
“Bilinç” düzeylerini ölçmekti niyetim; Türkiye’yi ne kadar biliyorlar, bizde olan bitenleri ne kadar takip ediyorlar?..
Ülkemiz hakkında neler düşünüyorlar?..
On beşer dakikalık sohbetler gösterdi ki; bu gençler, bizim hem de Ankara’mızda İletişim okuyanlarımızdan çok daha bilinçli, çok daha bilgililer.
Türkiye’nin hızlı bir gelişim kaydettiğinden, “lider ekonomilerin” hızla irtifa kaybettiği bu dönemde ülkemizin “yükselen yıldız” olarak dikkat çektiğinden bahsediyorlar.
Türkiye’deki “hak ve özgürlük alanı”nın gittikçe genişlediğini düşünüyorlar.
Kimilerinin “Türkçe aslında şarkı sözleri için uygun bir dil değil” yaklaşımının aksine, birçok şarkımızdaki “güfte-beste” uyumundan hayranlıkla söz ediyorlar.
İlginçtir; çoklarımıza zor gelen, toplu söylendiğinde büyük karmaşaya yol açan İstiklal Marşımızın sadece sözlerinin değil, bestesinin de “muhteşem” olduğunu dile getiriyorlar.
¥
Şarkılar, türküler, danslar işin bahanesi.
Bu “ekip”, Türkiye’nin dış dünyada bilinmeyen ve hatta kendisinin bile bilemediği “kıymetini” bütün idraklere yerleştiriyor.
Ne dikkat çekicidir ki; Mustafa Kemal Atatürk adlı bir “Devlet Adamı”nın yaşadığını bile bu gayretli insanlarımız “sayesinde” öğrendi el oğlu!..
Bir “Kazak” öğrencinin meydanı inletircesine ve mükemmel bir Türkçe ile “Bülbül” adlı şiirini okuduğu Merhum Mehmet Akif Ersoy’u dünyaya tanıtan da bu kardeşlerimiz.
¥
Ankara’daki etkinlikleri izlerken, “Cemaat”in çeşitli ilçelerdeki “gönüllüleri” tarafından düzenlenen “kermes”lere de uğradım.
Üçer, beşer hanımın görev yaptığı bütün tezgahların önünde uzun kuyruklar oluşmuştu; bekleyenler mümkün olduğunca çok alışveriş yapmaya ve dolayısıyla “hizmet için” mümkün olduğunca fazla katkıda bulunmaya çalışıyorlardı.
Ne güzel ortamlar ki bunlar; “ürünler” sayılı değil; her kuruş değerini buluyor, hiç kimsenin aklında “hasılatın görünmeyen kısmı ceplere mi gider” gibi bir düşünce yok.
“Güven”in mumla arandığı bir devrin, birbirlerine sonsuz sevgi ve itimatla bağlanan insanlarını izlemek insana mutluluk veriyor.
¥
İşimiz gereği, -sözde- Kemalist gruplarla da sürekli olarak temas halindeyiz.
Oralarda son derece iğrenç bir yapı var; bir adam gelir, dışarıdan en yakın gibiymiş gibi göründüğü adam hakkında “dosyalar” uzatır önümüze...
Sürekli olarak “birbirlerinin yolsuzluklarından” bahseder; birbirlerini “gerçek Kemalist” olmamakla suçlarlar...
Bunlar ne “Kemalist”lerdir, ne “Atatürkçü” ne “Dindar”, ne “Dinsiz.”
Düpedüz “Hedonist”tir bu adamlar; taptıkları zevkleridir; o daha fazla pay kapmak için birbirlerini yiyip bitirdikleri çarpık “düzen”leridir!.
¥
Fethullah Gülen Hocaefendi, bugüne kadar yürüttüğü çalışmalarla bu “zevkperest” takımını iyice marjinal hale getirdi.
Bu grubun “önde gelen” isimlerinden bazılarını saflarına çekti, bazılarını da hiç olmazsa “etkisizleştirdi.”!
“Statükonun” aczini içi boş sloganlarla değil, dev atılımlarla gözler önüne serdi.
Dikkat çekici değil mi; Türkiye’nin gündeminde hangi konu yer buluyorsa, bir bakıyorsunuz “temelinde” bir “Gülen Hocaefendi çalışması” var.
Türkiye’ye “açılım”ı da, “Anayasa”yı da ilk defa tartıştıran oydu.
Bu nasıl oluyor?.
Hiç kimse farklı yerlerde olmadık şeyler aramasın; ekibiniz sağlamsa, sürekli olarak insana yatırım yapıyorsanız, işinizi usulüne uygun bir şekilde görüyorsanız, gece gündüz çalışıyorsanız ve birbirine sonsuz bir “güven” ile bağlıysanız, başarısız olmamanız için sebep yoktur.
Gülen Hocaefendi ve dâvâ arkadaşlarını beğenmeyenlerin yapmaları gereken; onlardan daha sağlam bir ekip kurup çok daha fazla çalışmak ve çok daha kaliteli işler ortaya koymaktır.
Lâfla peynir gemisi yürümez!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi