Belkıs İbrahimhakkıoğlu

Belkıs İbrahimhakkıoğlu

Zamanın bereketi

Zamanın bereketi

Zamanın yetmezliği, yaşadığımız dönemde hemen herkesin ortak şikâyeti. Dünya artık alıştığımız saatlerle dönmüyor. Bilhassa büyük şehirlerde yaşayanlar, o gün için yapacaklarını plânlamadan gün geçip gidiyor. Bilindiği gibi gayb âleminde zaman yoktur.

Zaman, zıtlar âlemi olan şehadet âlemine (duyu organlarımızla algılayabildiğimiz âleme) mahsus bir kavramdır ve sonludur. O yüzden zaman ve mekân mefhumlarına yüklenen anlamlar, insanoğlunun yeryüzü macerasıyla iç içe yol almış.
Zamanın akışı, insanlık tarihinin seyrine göre değişik anlamlar kazanıyor. Tabiatla bütünleşmiş vaziyette yaşanan, yani hayatın, ayın, güneşin, suların işaretlerine göre ayarlandığı dönemlerde zaman bu sadelikle uyum içerisinde görünüyor. Ancak sürekli görünen üzerinden hesap kitap yapan aklın hayata müdahalesi arttıkça zamanın akış hızı da farklılaşıyor gibi.
Kozmik yorumlarla ne kadar örtüşür bilemiyorum, ama uğraştığımız işler eğer hayra yönelikse zamanın bereketleneceğine inanıyorum. Bereketi, kağıt üzerine not edemeyiz ama yaşantımızın her anında hissederiz. Meselâ Ramazan ayı bereketin görünür hâle geldiği bir zaman dilimidir. Dualar bereketleniyor, sofralar bereketleniyor, dostluklar bereketleniyor, keseler bereketleniyor...
Bereketin helâl-haram anlayışıyla, dürüstlükle ve sabırla akrabalık bağının olduğuna da inanıyorum. Yalanın çok konuşulduğu, alışverişe hilenin karıştırıldığı, dedikodunun, iftiranın, tamahın, hırsın yaygınlaştığı toplumlarda sayı olarak kazançlar ne kadar yüksek olursa olsun hayrı görülmez, çünkü yürekler daralır. Huzursuzluk ve bunalım da kötülüğün akrabasıdır.
Adamın biri geçimini hileli şekilde sütçülükten kazanıyormuş. Güğümlerin yarısı su, yarısı süt. Ancak vicdanının ak tarafı bunu uzun süre kaldıramamış. Kötü huylarından tövbe edip gitmiş bir şeyhe kapılanmış. Gelin görün ki, artık su katmadığı mis gibi sütlerini satamaz olmuş. Güğümlerini akşama kadar mahalle mahalle dolaştırıyor, ama dirhem süt satamadan eve dönüyormuş. Sütler ekşidiği için de dereye dökmek mecburiyetinde kalıyormuş. Bir gün, iki gün, derken günler geçmiş, çocuklar evde ekmek bekliyor, mürid bunalıyor.
Şeyh Efendi müridinin sıkıntısını fark etmiş. Sebebini sorunca, sütçü utana sıkıla derdini anlatmış. Şeyh Efendi; “güğümlerini akşamları tekkeye getir, sabahları buradan alır satmaya gidersin” demiş. Sütçü denileni yapmış. Sabah tekkeden aldığı güğümler son damlasına kadar boşalmış, sütlerin hepsini satmış. Mürid dayanamamış, şeyhinden bunun hikmetini sormuş. Şeyh Efendi; “Evladım, sen sütlerine haram karıştırmıyorsun, ama yeterli olmuyor. Helâl sütü alabilecek kazançlara da haram karışmaması lazım. Şimdilerde senin helâl malını helâl kazançla alacak çok kimse olmadığı için sütlerin satılsın diye güğümlerine birer fincan su kattım” der.
Hepimiz bir birimizden sorumluyuz. Fert fert insanlar gibi, toplumların da neyle meşgul olduğu, eğilimleri onların taleplerinin aynasıdır. Ölümlü dünyayı putlaştırıp ahiret inancını terk eden toplumda helâlden kaynaklanan bereketin huzurunu aramak boşuna.
Allah, bereketi çekilmiş zamanların karanlığından korusun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Belkıs İbrahimhakkıoğlu Arşivi