Faruk Çakır

Faruk Çakır

‘Ankara kriterleri’nin sonucu mu?

‘Ankara kriterleri’nin sonucu mu?

Genel seçimleri geride bıraktık, ama neticelerini tartışmaya devam ediyoruz. Daha doğrusu değiştirilmeyip şimdiye kadar ertelenen ve temelde ‘adil olmayan’ bazı kanun maddeleri siyasetin önünü tıkadı. YSK, aldığı bir kararla 12 Haziran 2011 günü yapılan genel seçimlerde milletvekili olmaya hak kazanan ‘bağımsız’ bir ismin milletvekilliğini düşürdü. YSK’nın bu kararına tepki gösteren diğer ‘bağımsız’ milletvekilleri de ‘bir çözüm bulununcaya kadar’ TBMM’ye girmeyeceklerini açıkladılar.

Elbette bu kararı hukukçular ve konunun diğer ‘uzman’ları tartışacak ve tartışmaya da başladılar. Ama bu tartışmalar neticeyi değiştirmeye yarayacak mı? ‘Çözüm bulunma şartı’nı ileri süren bağımsızlar grubunun talebi yerine getirilebilecek mi? Bu vekiller TBMM’ye girmez ve çalışmalara katılmazsa nasıl bir netice ortaya çıkacak? Genel seçimlerin üzerinden çok kısa bir zaman geçmesine rağmen, ortaya çıkan bu kriz nasıl aşılacak? Bir ara seçim mümkün mü? Muhtemel bir ara seçimin neticesi nasıl olur? Kim kazançlı çıkar?
Sorular uzatılabilir, ama önemli olan sorular değil, bunların makul cevapları. Siyaseti, siyasetçileri ve bütün bir Türkiye’yi ciddî sıkıntıya sokabilecek böyle bir kararı verenler ‘teknik anlamda’ haklı olabilirler. İşin bu yönünü hukukçular ve uzmanlar zaten tartışıyor. Yani, “Biz yürürlükteki kanunlara göre karar aldık, kararda hata yok” diyebilirler. Nitekim daha önce de kamuoyunun tartıştığı, itiraz ettiği benzer kararlar (parti kapatma dâvâları gibi) olmuştu. İtirazları cevaplandıran ‘kurum temsilcileri’ “Siyasetçiler benzer kararlar istemiyorsa mevcut kanunları değiştirsinler. Benzer bir dâvâ önümüze geldiğinde yine bu yönde karar veririz, buna mecburuz” anlamında açıklamalar yapmışlardı. O açıklamaların üzerinden aylar ve hatta yıllar geçti, ama ilgili kanun maddeleri düzeltilmedi.
Şu an karşı karşıya kaldığımız sıkıntının bir sebebi de, milletin tercihlerinin meclise yansımasına engel olan ‘seçim barajı’dır. Yüzde 10 gibi yüksek bir seçim barajı, hem partileri hem de Türkiye’yı sıkıntıya sokuyor. Türkiye’yi idare edenler, yanlış uygulamalara ve adaletsizliğe sebep olan kanunları değiştirmiş olsa belki de içinden çıkılması zor sıkıntılarla karşılaşmayacaktık.
Elbette yeni ve sivil bir anayasa yapmak ve kanunları da ona uygun hale getirmek kalıcı bir çaredir, ama anayasanın hazırlanması gecikiyor diye Türkiye’ye ayak bağı olan bazı kanun maddelerini değiştirmemek de olmaz. İşte tam da bu sebeple “Türkiye AB’ye üye olsun” ya da “AB standartlarını ifade eden Kopenhag Kriterlerine uysun” deniliyor. AB’ye uyum çalışmalarının bilhassa son yıllarda ihmal edildiği de ortada. Hatta, “Kopenhag Kriterleri olmazsa, ‘Ankara Kriterleri’ der yolumuza devam ederiz” denilmişti. Tartışmaya sebep olan kararlar, Türkiye’nin Ankara Kriterleri ile değil, Kopenhag Kriterleriyle yoluna devam etmesinin çok daha iyi ve faydalı olacağını bir defa daha ortaya koydu.
Elbette karşı karşıya olduğumuz bu kriz de bir şekilde çözülecek. Devlette devamlılık esas olduğuna göre, ya ‘bağımsızlar’ yeni bir tavır alacak, ya da sıkıntıya sebep olan karara imza atanlar yeni bir yorum geliştirecek. Ya da TBMM ‘eksik vekil’le sıkıntılı da olsa çalışmalarına başlayacak. Bu sıkıntı, “Türkiye, Ankara Kriterleri ile değil, Kopenhag Kriterleriyle yoluna devam etmelidir” tesbitinin anlaşılmasına sebep olursa bu da kârdır.
Eğitim uçuşu yapmak için uçağa binen ve düşmekten korkan askere komutanı şöyle demiş: “Merak etme ve korkma. Hiçbir uçak havada kalmaz.”
İnşâallah bu kriz de kısa sürede atlatılır...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi