Ali Ferşadoğlu

Ali Ferşadoğlu

İman hayata yansımalı

İman hayata yansımalı

İman yalnızca dilimizle tekrarlayıp kalbimizle ikrar ettiğimiz, bir anlamda içimizde hapsettiğimiz(!) bir olgu mu? İman esaslarının, bütün özellikleriyle düşünce, kalp, gönül, hâl, davranış, fiil, söz, özetle özümüze yansıyan boyutları yok mu?

Hayatımızın bütün safhaları, sosyal hayatın bütün katmanları (fert, aile, toplum) ve bütün varlıklarla kâinatın sahibi hesabına iletişime geçilip pratiğe dökülebilen huzur, mutluluk ve güç kaynağı değil mi?
Eğer madde, madde ötesi, yani gayb/metafizik âlemleri aydınlatan muazzam bir projektör gibi olan iman:
- Sağlam bir kişilik, karakter, davranış biçimi, bilgi birikiminin temelini oluşturmuyorsa;
- Kendimizi, çevremizi, olayları, nesneleri olduğu gibi görmemizi; içyüzlerini keşfetmemizi; olumlu bakış açısı ve iletişimimizi sağlayamıyorsa;
- Günlük hayatımızın tanzimine, aile ve toplum hayatının huzur ve mutluluğuna vesile olmuyorsa; insanı galaksiler ötesine taşımıyor, müthiş bir güç ve enerji menbaı olmuyorsa;
- Her türlü olumsuzluğu rızayla karşılama, direnebilme gücü vermiyorsa;
- Başıboşluk, sıkıntı, problem, stresten kurtarıp bize sonsuz hedefler göstermiyorsa; güçlü iman olabilir mi? Bu olsa olsa, hafif rüzgârlar karşısında bile sönmeye mahkûm, taklitten öteye geçmeyen bir inanç olabilir.
İman, yalnız icmalî bir tasdikten ibaret değildir. İmanın çok mertebeleri vardır. Taklide dayanan bir iman, bilhassa zamanımızın dalâlet ve sapkınlık fırtınaları karşısında çabuk söner.
“Tahkikî” denilen ve delillere dayanan iman, dehşetli dinsizlik fırtınalarına da maruz kalsa, o kasırgalar bu iman kuvveti karşısında sönmeye mahkûmdur. Tahkikî imanı kazanan bir kimseyi en dinsiz feylesoflar dahi bir vesvese ve şüpheye düşüremezler.
Tahkîke dayanan iman, “Allah’ın bütün kâinatı kuşatan rububiyet ve idareciliğine, atomlardan yıldızlara kadar cüz’î ve külli her şeyin O’nun kudret elinden çıktığına, iradesi dâhilinde olduğuna, mülkünde hiçbir şeriki olmadığına şüphesiz inanmak ve kalben tasdik etmek” demektir.
Yoksa, “Bir Allah var” deyip bütün mülkünü sebeplere ve tabiata taksim etmek, hadsiz şerikleri hükmünde sebeplere değer vererek her şeyin yanında hazır irade ve ilmini bilmemek ve şiddetli emirlerini dinlememek, sıfatlarını ve gönderdiği elçilerini tanımamak, peygamberlerini bilmemek ve yolundan gitmemek, “Allah’a iman hakikatinden mahrum olmak” anlamına gelir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Ferşadoğlu Arşivi