Mehtap Yılmaz

Mehtap Yılmaz

TSK’da mahalle baskısı!

TSK’da mahalle baskısı!

İstifaları başka açılardan bakarak değerlendireceğim. Birincisi Koşan er, baktı makamına yakışır bir şahsiyet gösteremeyecek, boş boş konuşan “er” olmayı tercih etti. Çünkü ya bu deveyi güdecek, ya da bu diyardan gidecekti.

Sonuç olarak, Ergenekon sürecinde, personeli için daha fazla mücadele etmekten çekindi.

Risk alamadı ve de gitti.

Güç yetiremediği şeylerden ötürü üniformasını koyup kaçtı!

Ama en azından emeklilikle kendi ihtiyarlığını garanti altına almalıydı.

Aldı!

Sonuç olarak Koşan er durdu.

Işık’lar söndü!

Vesayet rejimi de tehlikeli, sisli bir karanlığa büründü.

¥

Belki de Koşaner, Kuvvet komutanlarını da yanına alıp istifa ederek, kendince, hükümetin demokratikleşme sürecine postal koydu!

Bu sayede, Yeni Anayasa çalışmalarını makamının karizmasıyla ezerek, sekteye uğratabileceğini düşündü.

Ama başaramadı.

Müstafi askerler, kendi istifalarından sonra ortalık karışacak, tepkiler sokağa taşacak, hükümet de geri adım atarak istifalarını rica minnet geri aldırtacak sanıyorlardı belki ama bu da olmadı.

Çünkü bu istifalar, halkta konuşan er ve arkadaşlarının beklediği saygıyı asla uyandırmadı.

Nihayetinde Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları, masum acemi erleri, feleğin çemberinden geçmiş PKK militanlarıyla muharebeye gönderdiği, ölümlerinde pay sahibi olduğu için istifa etmedi! Kobay askerler skandalından sonra da istifa etmedi!

Hukuka güç yetiremediği, tutuklu askerlerin yargılanması sürecine, TSK’nın prestijini kullanarak usulsüzce müdahale edemediği için istifa etti. Makamını kullanarak, yargıya ve hukuka rağmen, tutuklu askerlerin salıverilmelerini sağlayamadığı için...

Tutuklulara torpil yapamadığı için!

Aslında burada, Genelkurmay Başkanı’nın bu tutumunun, eğer tutuklu askerler, kendilerine isnat edilen suçlardan ötürü ceza alırlarsa, müstafi Koşaner’in de bunlara taammüden “yardım ve yataklık” ettiği anlamına geldiğinin de görülmesi gerekir.

“Genelkurmay Başkanı olarak, personelimin hak ve hukukunu koruma sorumluluğumu yerine getiremedim” demek de neyin nesidir?

Genelkurmay başkanı olmak veya herhangi bir kurumun başkanı olmak, kurum bünyesinde çalışan personeli kayıtsız şartsız müdafaa etmesini mi gerektirir? Askeri personelin, hatadan münezzeh olamayacağını düşünen herkesi Koşaner neden ve hangi hakla suçlu görmektedir? Suçlanan ve tutuklu bulunan personelinin hak ve hukukunu, ordu içerisinde korumaya çalışmak, Genelkurmay Başkanı’nın yargıya ve hukuka güvensizliği değil midir?

Yani şimdi hukuk, ordu içerisindeki bazı yasa dışılıklara, Koşaner’in personeli diye müdahale etmemeli midir? Etmesi Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ihanet olarak mı kabul edilmelidir?

O halde, müstafi komutanların bu tepkisi, “Ordu personeli olan herkes gönlünce suç işleyebilir” şeklinde mi değerlendirilmelidir?

Sonuçta giden gitti.

Ama bu gitmeleri gitme değildi.

Koşaner’in sandığı gibi hiç değildi!

İstifaları kesinlikle olması gerektiği gibi değildi.

Genelkurmay Başkanı’nın hukukun üstünlüğüne ve yargının bağımsızlığına karşı tahammülsüzlüğünün göstergesiydi.

Eğer bu bakış açısı doğru ise Koşaner’in istifası sivil toplum adına, demokrasi adına iyi bir şeydir. Koşaner, yargı bağımsızlığına gölge etmesin başka ihsan istemeyiz!

TSK’DA MAHALLE BASKISI!

Ama ya farklı bir durum söz konusuysa? Ya TSK’da buz gibi bir mahalle baskısı varsa?

Bu istifalar farklı bir bakış açısıyla bakıldığında onurlu bir istifa olarak da değerlendirilebilir tabii... Belki de, vesayet rejimi ve ordu içerisindeki derin yapılanma, Genelkurmay Başkanı’na çok daha radikal kararlar alması konusunda ısrar etmekte ve de Koşaner, buna direnç göstermekteydi. Dolayısıyla da yol yakınken istifa etti.

Vesayet rejiminin “baskısına” daha fazla tahammül edemedi!

Belli ki ordu, sanıldığının aksine, kendi içerisinde çok da homojen bir yapı değildi.

Eğer bu istifalara farklı açıdan bakılırsa, bu istifalar belki de, ordu içerisinde var olduğu iddia edilen derin yapılanmanın gerçekten var olduğunun ve üst düzey ordu mensupları üzerindeki etkisinin apaçık kanıtıdır.

Yani ordunun içerisinde de ciddi anlamda bir “mahalle baskısı” vardır.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehtap Yılmaz Arşivi